Aşırı yorgun hissediyorum son günlerde. Uzun süredir kalemi elime almadığımı fark ettim. Ayrıca çok durgun ve ağlamaklıyım. Sanki hazan mevsimi gelmiştir ve sen onu doyasıya yaşarsın ya, tam da öyle bir durum mevzu bahis şu an. Kalabalık bir trenin onlarca vagonundan birinde yalnız yolculuk yapan yolcusu gibiyim. Tren garlarına yaklaştıkça sesler duyuyorum belli belirsiz. Gözlerim buğulu, yüreğim ağlamaktan bitap düşmüş ama ben yine de gülücük saçıyorum etrafıma. Aslında zor olduğunu bilsem de hakkım olmayan şeylere tebessüm ederek kendime geliyorum. Bu kendime gelişle unutuyorum kalemi elime almadığımı. Bilakis kalemin ardına sakladığım gözyaşlarımı ve cümlelerimi haykıracağım bir tenha arıyorum. Dışarıda bulamayacağımı biliyor gibiyim. Bu yüzden evde bulduğum ilk kağıda içimi dökmem gerek. Bir süre daha kağıttan kaçarsam. Oysa süre uzadıkça, ben kaçtıkça yazacaklar birikiyor. Toprağa diktiğim çiçekler hasretle güneşin açmasını beklerken, güneş ise gecenin ardını bekliyor. Kalemimden çıkacaklardan habersiz yol alıyorum küçük ama şirin vagonda. İçimi kanatarak ve kendim de kanayarak.
Bir hikaye anlatılıyor o an radyoda. Kurumuş çalıların arasından sevdiğine kavuşmaya çalışan bir delikanlı var. Çok güzel geliyor bana bir an. Kurumuş çalılar bunca yıllık ömrümde hangi sevdalıyı kavuşturmuştur diye düşünüyorum ve bu boş işlerle geçiyor zaman diyip sevdiğine kavuşamayanlara yanıyorum. Bir müddet radyodaki hikayeye kulak kesildikten sonra yine çıktığım yolculukta yola revan oluyorum.
Peki ben yola revan olurken, çalılar arasından sevdiğine kavuşmaya çalışan delikanlıya ne demeli? Gidecek takati kalmamış ama sonuna kadar zorlamanın peşinde. Çalıların da umrumda değil ama yola çıkan delikanlıyı kavuşması için zorluyor, tıpkı asıl kavuşacağımızın kara toprak olduğunu bildiğimiz halde yine de bir beşere kavuşmayı bekleyişimiz gibi. Sevdamız derin, yükümüz ağır, çıktığımız yola layık değiliz fakat bunca yükle bile o delikanlı gibi ilerliyoruz. Utanıyorum hikaye son bulunca insanlığımdan, boynumu bükerek iniyorum ilk durakta.
Dedim ya uzun zamandır kalemi elime alamadım diye. Aldıkça daha da bir yıkıldım kendi içimde. Daha bir utandım, daha bir çekildim kabuğuma. Galiba güneşin doğma zamanı gelmiş. Toprağa diktiğim çiçekler yüzünü güneşe dönmüş. Umarım hep çiçek açar beni de çiçeklendirirler.