Kıştı.

Renklerini beyazın altında unutan bir adamdı.

Soğukta açmış çiçeklerin arasından geçerken

Solmuş denizlerin üzerinde yürürken

Bir tek kendine yağan kardı.

Güneşi getiren kuşlara bu yüzden hasretle bakardı.

Vazgeçtiği bu dünya erimeden ayaklarının altında

Yeniden tenine değmeden bildiği renkler

Ve gün doğmadan yıldızlara ismini yazardı.

 

İlkbahardı.

Her nisanda aşka seslenen bir ozandı.

Bir nehrin kenarında oturmuş beklerken

Gördüğü, baharını sırtlayan kanatlardı.

O serin serin tenini okşayan melekler

Onun ruhundan henüz yeni açmış renklerini çalardı.

Şimdi koskoca ülkede

Yalnızların efsanesinde

Hiç durmadan koşardı.

 

Yazdı.

Vardığı her denizde, durduğu her kuyuda kuraktı.

Peşinde sürüklediği yorulmak bilmeyen bu güneş

İnsanların özenle büyüttüğü ormanları yakardı.

Ne aradığını bilmeyen bu yolcu

Bir tek içindeki şiirleri sulardı.

Bundandır ki yeni bir bahar gelmeden

Bedeni kuru, şiirleri taptaze bir ormandı.

 

Sonbahardı.

Erken dökülen yapraklarının arasında

Sararmış yalnızlığı avuçlarında tutardı.

Adını unutmuş, yolunu unutmuş…

Sorsan varlığı avuçlarına sığardı

Bilsen tüm gökyüzünde, bütün mavilikte…

*** 

Ve kış yeniden gösterirken bembeyaz geceliğini

Yanında açan çiçekleri koparırdı.

Sesinde hiçbir nisana yetmeyecek durgunlukla

Kendini istediği her renge boyardı…