Müjgan yalnızlığını eski bir yorgan gibi üzerine örtüyor bugünlerde. Tir tir titriyor. Elinde avucunda bu yırtık pırtık yorgandan başka hiçbir şey kalmamış. Bunca olmamışlığı nereye nasıl sığdıracağını da hiç bilmiyor. Sadece bir tane yorganı var onun. Küçücük bir yorgan. Bu kadar küçük bir kıza, bu kadar küçük bir yorgan! Tam da hak ettiği gibi işte. Hiçbir zaman büyük bir insan olamayacak Müjgan. En başarılı veya en sevilen, asla olamayacak! Bütün yıkıntılar üstünden geçecek onun. Vuracaklar ve dahi her fırsatta acımasızca yıldıracaklar... Bir süre sonra artık yorganı bile koruyamayacak onu. Çünkü küçük. En az Müjgan kadar küçük.


O her düştüğünde sesini duyurabilmek için bağırmak zorunda. Tam olarak neresinden ne kadar yaralandığını tane tane anlatmak zorunda. "Şuram çok acıyor, oraya dokunmayın" demek zorunda. Ayağa kalkabilmek için hangi kolundan veya hangi bacağından tutmaları gerektiğini söylemek zorunda. Çünkü insanlar neyi nasıl yapacağını bilmezler. Görürler, duyarlar ama hiç bilmezler. Bilseler de işlerine gelmez zaten. Kendiliğinden yardım edilmesini beklemek gibi bir lüksü yok onun. Nitekim Müjgan o kadar da önemli biri değil. Hayatın kıyıya köşeye savurup pervasızca ezip geçtiği insanlardan yalnızca bir tanesi. Hani şu ne yaparsa yapsın olmayanlardan, olduramayanlardan. Bütün çabaları boşa gidenlerden. Yukarıya bile kendini sevdiremeyenlerden.