Hangi günde olduğumu bilmiyorum. O kadar zaman geçti ki hiçbir şey hatırlamıyorum artık. İşten ayrıldım, okula gitmiyorum, ailemle görüşmüyorum… Hayatımda dört kişi var ve bunlardan biri kedi ve eğer sayılmazsa üç kişi var. Bu çok acınası…
İçsel hesaplaşmalarımı yaparken bir anda telefon çaldı ve korkuyla irkildim. Telefon beklemiyordum ve içimde tuhaf bir ürperti oldu. Uzakta olan telefonuma ulaştığımda bilinmeyen bir numara olduğunu fark ettim. Açtığımda “Ev internetinizi…” dedi ve anında kapattım. O kadar sıkıldım ki bu durumdan. Engellenenler listeme bir numara daha ekledim ve sinirli bir şekilde odadan çıktım. Ne saçma sapan bir arama şekli bu ayrıca her seferinde engellememe rağmen nasıl sabahın köründe bir şekilde bana ulaşmayı başarıyorlar? O sırada cebimden telefonu çıkartıp bir kez de saate bakmak için açtığımda saatin 13.13 olduğunu gördüm. Ev arkadaşıma seslendim “Bak hep bana denk geliyor 13.13 saat gördün mü?” Duşta olduğunu ve sesimi duymadığını varsayarak omzumu silktim.
Yeni uyandığım için üstümde bir gerginlik vardı ancak hemen sigaramı yaktım. O sırada kahve demlemeye başladım. Kedi miyav miyav bağırıyordu ve mama istediğini anladım. Mamasını koyarken çok zorlanıyorum… İzin vermiyor ki kasesine koyayım. Atlıyor ve bu yüzden de hep dışına da dökülüyor. Bir de dökülen mamaları toplamam gerekiyor.
Kahve demlendiğinde sigaram bitmişti ve bir sigara daha yakıp kahvemi koydum. Semaya da kahve koydum çıkınca illa içecekti. Oturup biraz telefonda vakit geçirmeye başladım. İçsel hesaplaşmamı ise çoktan unutmuştum.
“Tütsü alıyorum odandan.” diye Sema seslendi. Anlaşılan duştan çıkmıştı. Evde bir tütsü manyaklığımız başladı. Çeşit çeşit tütsü alıp her saniye yakmadan rahat edemiyorduk. Neyse ki sonunda tütsüyle beraber Sema da teşrif etti. Kahvesini içerken bir yandan sigara sarmaya başladı.
Sema benim uzun zamandır arkadaşım. En yakın arkadaşım diyebilirim. Hayatımdaki nadir insanlardan bahsettiğim üzere. Aynı zamanda da ev arkadaşım. Esmer, orta boylu, uzun kahverengi saçlı, kısa ve biraz yamuk kâkülü olan dünya tatlısı ve dünya güzeli biri. Çoğu insan bizi benzetir ki aslında bu benzetmenin görünüşle değil enerjilerimiz ve karakterimizle alakası olduğunu düşünüyorum çünkü fiziksel olarak aramızda dağlar kadar fark var… Hazır başlamışken hayatımdaki diğer insanlardan da biraz bahsedeyim. Buse. Üçüncü ev arkadaşımız. Plaza kadın diyebiliriz. Aramızda sabırlı bir beyaz yaka olan tek kişi. Esmer ve ortalamaya göre uzun boylu sayılabilir, kahveden sarıya giden saçları garip bir şekilde hep maşalı gibi. Gördüğün zaman vay be denilecek güzellikte ve havalı gözüken ama evde kediyle komik kavgalar eden süper espri anlayışlı biri. Ev haklından bahsetmişken kedimizden de bahsetmemek olmaz. Dursun. Sarman bir kedi işte. Biraz yaramaz biraz da sevimli bir kedi kendisi. Son olarak bazen ev haklından da sayabileceğimiz Emirhan. Kendisi benim hem en yakın arkadaşım hem de biricik sevgilim. Liseden beri tanıştığım ve hayatta bir türlü kopamadığım kişi. Beyaz tenli, uzun boylu, düz saçlı, kahverengi gözlü, zayıf ve çenesinde biraz sakalı olan bir de bıyığı olan yakışıklı bir çocuk işte. Böyle çok betimlemek istemedim.
“İşe yetişmem lazım normalde 17.00’da gidecektim de 15.00’a çektiler. Çıkacağım artık çok sıkıldım her gün aynı yer.” diye Sema söyleniyordu. Bir yandan haklıydı sabahtan akşama kadar ayakta kahve yapıyor ve karşılığını asla tam alamıyordu. Neredeyse tanıştığımızdan beri orada çalışıyordu yani süper eleman, süper barista diyebiliriz.
“Aslında başka yerlere de başvurdun hala geri dönüş alamadın mı ki?” diye sordum. “Alamadım. Neyi bekliyorlarsa dönüş yapmak için. Bari olumsuzsa da söyleseler de boşuna beklemesem.” O kadar sinir bozucu ki. Kimse kimseyi adam yerine koymuyor. Neyi bekliyorlar gerçekten çok merak ediyorum.
Bu şekilde ilerleyen sohbetten sonra kahvemizi de içtik. Saat zaten neredeyse 15.00 oluyordu. Sema’nın saçlarını kurutup evden çıkmasını izledim. Dursun ile baş başa kalmıştık. Birkaç bölüm dizi izlemeye karar verdim. Dursun da hemen kucağıma yattı ve birlikte dizi izlemeye başladık.