İsmimden daha büyük sayıda manolyalar yetiştiriyorum içimde.
Ellerim de her hamlede yetişse sana ve ben alarmı ertelemediğim her zaman kabuğuna şaşırsam. Sonrası keyfin armonisi. Arnavut kaldırımlı ara sokağın üzerindeki ferforje sandalyeye kurdele huzuru.
Aklımla aramda olan mesafeden daha uzun aralıkta manolyalar yetiştiriyorum içimde.
Sana dair tek bildiğim, varlığın. Sonrası aklımın asetondan uçucu, hapşırıktan kaçıcı bir niyetten ibaret olması. Paralel hikayeler anlatıyorsun, her grevim iradeli.
Emprime desenli bir karavandan daha hızlı giden manolyalar yetiştiriyorum içimde.
Ritmik fesleğen kokuları geliyor kirpiklerinden. Ceplerinde çocukluğundan kalma binlerce korku, binlerce övgü. Çocuksun, elimden tutuyorsun, bense senden daha küçük bir kibrit kutusuyum.
Kavga bitiren öpücükten daha hoş kokulu manolyalar yetiştiriyorum içimde.
Özüne dönerken beni yol üzerinden alıyorsun ve sana dair tek bildiğim, varlığın. Özümden çok sana doğru. Gözkapaklarında keten perdeler, gözlerinde flaşlar, neden, nerdeler?
Eski oyuncaklarını görmenin burun sızlatıcı etkisinden daha derin manolyalar yetiştiriyorum içimde.
Uçuk pembe dans eteği, peluş patenleri, beyaz el örgüsü kazağı var sessizliğimin. Sen tamamından bağımsız bir bağlılıkla nasıl da seçtin beni, nasıl da bağlandık saten bir pamuk ipliğiyle.
Sana dair manolyalar yetiştiriyorum. Manolyalar yetişiyor. Bir gün beş saat otuz sekiz dakika sonra aynı tohumda aynı sulak iklimin çocukları olmaya.