Kurtuluş hiç de zor değil arkadaşlar.


Anadolu'nun ötesini göremeyen, bastırılmış, ezilmiş, başı okşanarak uyutulmaya çalışılan, yarı uykulu gözlerle ayakta durmaya çalışan milletimizin kurtuluşu hiç de zor değil.


Türk olmak, Edirne'den Hakkari'ye yek bütün olmak demektir; bizi böldüler. Türk demek okumak, yazmak, görmek bilmek demektir; beş duyumuzu birden yok ettiler. Türk uyanıktır, diridir, dinamiktir; bize zehir içirdiler.


Hayır! Yalan! Biz bizi zehirledik. Biz birbirimizin gözlerini kapadık ellerimizle. Çalışmak ve çalışmak ülküsünü, okumak ve okumak hevesini bir kenara bırakıp birbirimizi dövmek ve kırmak üzerine kurduk hayatımızı.


Köreldik! Ama hiçbir kimse değil, biz bizi körelttik.


Kurtuluşsa hiç zor değildir bir millet için. Hele Türk Milleti için kurtulmak işten bile değil. Biz yüz yıl önce yokluk yiyen, fakirlik içen bir milletken yedi düvele direndik, topa, tüfeğe aman dilettik; cehaleti mi yenemeyeceğiz; güldürmeyin beni.


Peki ya nasıl? Nasıl, nasıl, nasıl?


Milletimize küstük arkadaşlar. Türk'ün aydınlık yüzü, entelektüeli, entelijansiyası milletine küstü, millet boşluğa düştü.


Aydın kimseye neden "aydın" denir? Çünkü hem kendini hem çevresini aydınlatır. Peki ya Türk'ün aydını ne alemde? En lüks restoranların en lüks köşelerinde halkına sövmekte:


"Yobaz, iflah olmaz bu halk!"


Haklısın azizim haklısın! Aydını böyle olan bir halk iflah olmaz! Oysa barışsan milletinle, soyut alemlerde, hayal dünyasında yaşayan milletinle barışsan böyle mi olur? Asla! Şu dünyaya bir kere geldik, onda da Türk olarak geldik, bir daha gelmeyeceğimiz şu alemde kendi kimliğimize küsmek hakkımız mı? Oysa yükselmek, ışımak, Alman'la, İngiliz'le, Amerikan'la yarışmak yakışmaz mı bizlere!


Niye bu küslük, kime bu küslük? Sen olmadığın için boşlukta, o karanlıktan bu karanlığa savrulan milletine mi bu küslük? Hayır. Bu küslük değil, bu olsa olsa hadsizliktir.


Barışacağız ey dostum. Milletimizle barışacağız. Erzurum'la, Van'la, Konya'yla Uşak'la barışacağız. Sonra bak Ankara, İstanbul arkalarında saf tutacak. Köylün senle tanışacak ki dünyayı görecek. Bir televizyondan iki üç kanalı izlemekten başka bir dünya görmemiş olan köylün, seni görecek, dünyayı görecek!


Doğu'yla Batı'yı kavuşturacağız. Muğla'yla Muş sarılacak birbirine. Hakkari, Edirne'yle el ele tutuşacak ve aydınına kavuşan halkımız, rönesansını başlatacak!


Geç olsun, güç olmasın yeter ki dostum! Bize binler yetecek, köy köy, sokak sokak, diyar diyar gezeceğiz birkaç yıl. Aydınlığın temsilcisi, milletimizin rehberi olacağız. Ve on yıl sonra göreceksin, dünya Alman gibi, Fransız gibi, İngiliz gibi Türk'ü de anacak.


Uzak değil dostum. Yalnızca milletine sen lazımsın. Uyan ve halkına dön, başka halkımız yok!


(Bu yolda siyasetin, diplomasinin çirkin yüzü bizi alıkoymayacak mı, muhakkak koyacak. Basın, medya kim bilir terörist ilan eder belki, Mustafa Kemal'in Kuvayi Milliye'si misali. Kör etmeye çalışmayacaklar mı halkımızı, çalışacaklar. Ve şunu da unutmayın başarılı olma ihtimalleri de çok yüksek. Çünkü milletimiz saftır, temizdir, kolay inanır. Ama biz daha dürüst olacağız, daha çok çalışacağız, Akdeniz sahillerinden Doğu'nun Dağları'na koşacağız. Ama başaracağız. Öyle ya da böyle.)


*Bu mücadelenin daha somut ve yaşanmış halini Grigoriy Petrov'un Beyaz Zambaklar Ülkesi kitabını okuyarak görebilirsiniz. Bu kitabı okuyalım, mücadelemiz böyle başlasın!


(Mutlaka örgütlenmek de şart, bunun için elbet içimizden biri çıkacaktır ve her gün o birinin çıkmasını ümitle bekleyeceğim.)