düşünerek bulurdu rücu etmeyi
bulmamayı düşünmezdi bile
içinde iki tilki bir yılan
küserdi herkese
köklerinden taşınırdı küstüğü yerlere
o zaman
yeryüzü ağaçsız kalırdı
kendini yollara vururdu
sonra ara ara dururdu
fırtınası çok geldi mi
tersyüz ederdi evreni
heyelan bağışlardı insana
dönerdi bakardı
gülerdi sonra
paskalya mı pasta mı
şarap mı desem
akardı işte tünellerden cerahat gibi
ak pak olurdu şehir de kalp de
düşmek sersemlemek denir mi buna
eksilerek tiksinmekti
düşünerek dirilmekti
hatta tene ten değdi mi camlar titrerdi
yörüngesi şaşardı insanın
farklı farklı dönünce
Leyla’ya özenince
sesler de boğumlanırdı
çaresizce delice