görüyorsun ki bir fırtına sesini yükseltiyor,

duymamak bir tercih meselesine dönüşüyor

ama kulak asmamak imkansız.

saçlarını oradan oraya savuran

paramparça bir kalp

ve hala inanıyor sana.

4. kattan yüksekse evin

oradan bakıldığında

sakin gibi gözükebilir gece,

onun altında yaşayanların kaybettiği şeyler

o yüksek ve gösterişli binalarda

yaşayanlara nazaran daha fazla.

biz gibi, kaçıncı katta oturduğunu

hatırlamıyorum ama hangi katta

bakıştığımızı da unutamıyorum

çimentodan olan ismiyle okulun koridorlarında.

aynı acıdan sorumlu değiliz belki,

ama aynı aşktan yargılanıyoruz.

aradığın o sonbahar kokusu yok,

hissetmeye çalıştığın romantik yağmurlar

hüzün veriyor kimsesizlere,

birçok neden var, kendine gel

kışın ortasında seviyorum bense seni

ki ağır sonuçlar doğuruyor bu

ödenmesi güçlükte doğal gaz faturaları,

hasta olmayı göze alana kadar

seni görmeden yokluğuna dayanmak gibi.

öyle olmalı ki balkondan odama geçemiyorum,

aralıklı kalıyor kapısı,

sana da öyle, aralıklı bırakıyorum.

girersin içeri diye, çalmana gerek kalmaz kapımı

sormadan adımı burada mısın diye,

bekleniyorsun çünkü birtakım duygular tarafından

ama içeri girdiğin zaman

çok bulanık gelebilir gözüne senin için o an

sen hala bunu sadece özlemek san,

işime gelir üşümek.

karanlık altında sıcacık odandasın

ben senin için üşürken

kırmızı renklerin olduğu, yatağının tam karşısında

markasını bilmediğim ve ara ara açtığın televizyonun

ki gözümden de kaçmıyor giyinme dolabın.

bütünleşiyorsun gözümde,

hayal dünyam kötü değil ama

zorla da getiremiyorum seni aklıma

ne çaresiz bir çelişki, ne üzücü

hissizleşmekten korkarken yüzünde

adınla yaşıyorum taşırken sessizce

yük gibi gelmiyor aksine burukluklarım gidiyor.

değişmesi gerekiyorsa saç rengin,

unutulması gerekiyorsa eski sevgilin,

sürmeyi çok istiyorsan bordo olmayan

rujun ve o nahoş rimelin

ve toplanmasını her fırsatta istediğim saç tellerini

yorma kendini, bir çırpıda olmaz denilen şeyleri

imkansız kılan şeydi,

babanın sana olan emaneti.

özlediğin o günleri

acı dolu şiirleri

ve titreyen tüm sokak köpekleri

en sevdiğin uğraş belki de şimdi.

sana dönüyor yörüngelerim,

düşen uçaklar, pistten çıkan aşklar

rüzgardan ertelenen savaşlar

görmüyor gözlerim üçüncü şahıslar tarafından

uydurulan o saçma tavırlar

dikkatsizliğime denk gelmen ihtimalsizlik

seninle ağlıyorum, yetmez mi?


nörolojik sıkıntılar yaşıyorum

öpemediğim her an dudak kenarlarını.

inatla gözüne sokmaya çalışıyorum

bastıra bastıra hüzünlerimi,

özlediğim günleri

seni direkt ilgilendiren sözleri

doğum gününde yanında olamadığım

o geceyi

kutlarken bensiz

yüzünden etrafa saçtığın gülücükleri

kim bilir kimler yanındaydı düşünceleri,

ve hükmü geçmiş yeminleri tabii aramızda

riske atmayarak sormuyorum sana,

yutkunuyorum.

ne önemi var ki sana göre

birbirimizden bağımsız alışı gelmiş

eski defterleri açmıyoruz.

gereği yok kıyılarındayız.

sanırım senin dışında sevmeye çalıştığım

her kadının bedduası ile her geçen gün

bir adım daha uzaklaşıyorum senden.

öyle içten edilmiş, dini boyutu da mevcut

ki bilirsin hiç yokum.

inanma ihtiyacı duyuyorum sadece.

ama sen çok iyi biliyorsun ki

özkan vazgeçmiyor özlemekten seni.

üç dört satır var aramızda

nedir ki yani

oturup konuşamıyoruz

karşılıklı bakışamıyoruz

ne işe yarayacak sessizlik?

kalbi kırık hikayeler yazıyorsun,

bense gelişine sinirlendiğim anlar

adınla başlıyorum cümlelerime

sonra hiç olmadık sözler yazıyorum

en yersiz kelimelerle.

seni özlemenin dışında vakit kalmıyor

kişisel gelişimime

iki güzel memeyle ilgilenecek hevesim de yok,

siyasi bir kaygıyla uğraşacak da.

bir tek avusturalya'daki ölen kangurulara

canım sıkılıyor.

küresel iklim değişikliği diyorlar,

seni kaybettiğimde değişen iklimimle

bağdaştırıyorum.

realist olacağım, daha fazla acıyan yerlerimle

daha fazla yanıyor kalbim.

söndürülmesi için tüm yunan tanrıları uğraşmıştı

tanıştığım birkaç kız da iş birliği yapmıştı arkamdan.

herhangi bir şeyle bulandırmaktansa zihnimi,

mutlu gibi gözüküyorum arkadaşlarıma

işim gücüm bu olmamalı sürekli.

onları güldürmeli, kendimi geceleri

cenaze evine çevirmeli huylarım,

alışmışım işte, istisnasız bozuluyor kaidelerim.

fakat gözlerini görmek için adadığım dualarımla,

zıt düşüyor sıradanlaştırdığım günahlarım.

bu yüzden kabul görmüyor tanrı adına

abartılı gibi gözüken duygularım,

affedilmiyor utanmazlıktan boğulan acılarım

ısrarla kes artık dese bile annem

ısrarla bağlıyorum uzattığım saçlarım

sakallarım, sevdalarım.

ne olacak yani, çok mu sıradanım?


kendime geldiğimi, kendi kendimleyken

fark ediyorum,

kırık kalpli çocuklarla

tahtadan yeni kalpler inşa ediyorum.

sonra üstünde adın yazılı buruk bir hediye

ile geliyorum sana, kalbimle.

kaynarca'da deniz bankın önünde

adını sayıklıyorum,

herkes deli diyor bana, annem ise aşık.

sesimi duyup aşağı iniyorsun,

yanında annen ki her şeyin,

sürpriz olmuyor adıma.

yanıma doğru yürüyorsunuz, üstüme

giydiğin şeyler hoş geliyor gözüme

ki bunun uğruna sattığın kıyafetlerinle

seni görmenin heyecanı var üstümde.

saçın açık, dudağında kırmızı ruj

çok özlediğim bir manzarasın benim için,

tadını çıkarmak zorundayım, olacaklardan habersiz.

birazdan orta doğu ve balkanların olmasa bile

o bölgenin en mutlu adamı hissedebilirim

kendimi gözlerine aşırı maruz kalmaktan dolayı.

sen küçük görüyorsun beni ilk gördüğün o an,

annen utanıyor benden

umursamıyor beni,

adını orada vermem çok sakıncalıymış gibi

yanıma yanaşıp yüzüme doğru

seni kalbimden de çıkarmamı istiyor.

kızıyorum ama hak da veriyorum

sanıyor ki evinizin karşısındaki

çift katlı otobüsler sadece kadıköy'e gidiyor.

öyle olsa gitmez miydik söylesene?

daha önce de emanet etmedi mi annen

seni bana elleriyle,

kıymetli sözleriyle

ufak çaplı dualarıyla

kucağında torunuyla

hakkımda hiçbir fikri yokken

güven beslediği duygusuyla.

o özkan bu özkan anne desene,

söylesene susma.

sessizliğin yeri değil orası,

dayanamıyorsun.

kolumdan tutup uzaklaştırıyorsun beni,

acıyorsun biraz da

çünkü alkollü değilim

öyle olsam onun üzerinde yaratacağı tavırla

beni yok sayabilirdin, sert cümleler kurabilirdin

en basit şekilde git diyebilirdin.

ama sen o kadar iyi biliyorsun ki

aklımda sadece senle, sana geldiğimi

hoş görüşle karşılaman için birçok neden var.

hakmar'dan hızlı bir şekilde alıp geldiğin

sakinleşmem için içeceğim suyu uzattığında

gözlerine bakarak

ağrı kesici istiyorum, hiçbir yerde satılmayan

sadece sende olan ağrı kesiciyi, dudaklarını.

çok utanmazım dimi?

sinirleniyorsun bana, sert bakışlar atıyorsun

özlediğim o ses tonunla birkaç kışkırtıcı cümle

o an için romantizm bir şey ifade etmeyecek,

ben o hakkımı çoktan kullanmış oluyorum.

yolun diğer tarafında endişeli gözlerle

annen bekliyor.

diğer tarafında hayat devam ediyor,

bizim için durmalarını istiyorum otobüslerin

hatta

yemek sitesi durağında senin de beklediğin

minibüslerin.

durmuyorlar, hakları da var

onlarda orada kullanıyorlar.

kimse görmüyor kanayan yerlerimi,

sana karşı

hayatın gerçeklerini anlamıyor kimse

seni sevmem yetmiyor bir şeyleri açıklamaya

bu zırh göğsümde durmuyor

alıyor ısrarla bir kaç yara

bana sinirden öylece bakarken

yanımda dudaklarını ısırıyorsun,

rujunun bir kısmı siliniyor ama

asla güzelliğinden bir şey de kaybetmiyorsun.

daha fazla rezil olmamalıyızın hesabını yapıyorsun.

benden nefret de etmiyorsun

ama varoluşsal sancıları sorgular gibi

ne yaptığıma da anlam veremiyorsun.

yoldan geçenlerin telaşlı bakışları yok belki

ama

acı çekişim ilgi görüyor

saçma sapan tavırlarla abartıyorum mimiklerimi,

ve o ara bir kadın geliyor yanımıza

beni sakinleştirmek, seni dindirmek için

derdin ne evladım diyor bana,

yanımdasın, seni gösteriyorum

ve hiç utanmadan adını veriyorum.

seni bu mu üzdü diyor, bense

'bu' deme onun adı buse diyorum.

sanki ülkedeki tek buse senmişsin gibi.

gülüyor, ki haklı

ben de ilk duyduğumda aşık olmuştum

ülkedeki diğer buselerden habersiz.

değer mi oğlum diyor sonra

gözlerine baktığımda hissediyor

anlatıyorum, olayı bir eyleme

dönüştürmek istemiyorum

annen karşıdan izlerken bizi,

biraz da zor olduğunu biliyorum.

kadın sana dönüp,

sen neden sevmiyorsun bu çocuğu dediğinde

suskunluğun içimi parçalıyor,

sessizliği ilk bulan kişiye nefret kusuyorum

hiç olmaması gereken yerde susuyorsun.

yanımızdan ayrılıyor kadın,

onu da hayat telaşı sarıyor

ne için uğraşsın

sana aklıyla gelmeyen bir adamla.

sen hadi özkan uzatma artık diyorsun

ve sonra sakince yürüyoruz, annene doğru

sinirli gözlerle bakıyor bana,

ne yaptığıma hala anlam verememişken

ne yaptığını zannediyorsun sorusuyla

dünyam alt üst oluyor

kızını özlediğimi sanıyordum,

meğerse seviyormuşum tavrımla

dudaklarımı bile oynatamıyorum.

anne yüreği, kızını bu kadar bulanık seven

birini görmek istemez heralde

kendimi frenliyorum, gece olunca odama kapanıyor

sabah kahvaltı da kendi anneme anlatıyorum seni.

tavsiye değil, taziye mesajı tadında cevaplar alıyorum,

siyah yakışmıyor diyor ama seni de

gelini olarak istiyor, tezatlara boğuluyorum.

hazır değilim

senden alamadığım umutları veriyor annem bana

tek taraflı büyütüyorum seni, annemle birlikte.

sonra annen hızlı bir şekilde gitmemi istiyor,

arkanızı dönüp gidiyorsunuz,

elimde ise bana aldığın su şişesi

içemiyorum

ağlayamıyorum, bağıramıyorum

en kötüsü dayanamıyorum

dönemiyorum evime

kalpten sızlayan acılarım,

vuruyor eklemlerime

defalarca geçemediğimiz sokaklar seçiyorum

acısı daha az olsun hatırlamanın seni,

ani düşüşler yaşıyorum

ayaklarım adım atacak mecali bulamıyor.

fizik tedaviyle ihtiyacım yok ama

psikolojik destek hattını da aramayı

düşünmüyor değilim.

bir neden gösteremiyorum sana.

söz verdin geleceğim diye

yatmak istiyorum bir akıl hastahanesine

yalandan ya da sahiden her neyse

önemi arz etmiyor ne için olacağının.

en sevdiğin bardağı çatlatmışsın gibi

davranıyorsun bana

yere düşüyorum ama toplamaya bile

üşeniyorsun.

bu zoruma gidiyor, bir de gerçekten

ziyaretime gelecek misin endişesi.

ona göre delireceğim,

bir umut ver bana

ama sakın onlara oldum deme olanlara

çek çıkar beni, kararsız kalsan da

bu büyük ikilemde.

uğraş işte uğruna,

buluş benimle bu denklemde

herhangi bir metroda.

gözlerinle ve içselleştirdiğim sevgimle

yatağına al beni demesem bile

bir koltukta uzan benimle,

saçların değsin yüzüme

ve bilimum başladığım hayat

arz ediyordu seni sevme sebebime.

ne uğruna sence?


söylesene, sevdim desene.