İnsanlar daha güzel bir dünyada yaşasın diye kendini hasta eden adamın alt komşusu bir katil idi. Kendi dahil onlarca insan bir odada kanca ile asılı bulunmuştu. Katil diğer maktuller kadar yükselmemişti.


İmzan, alt komşusunun katil olduğundan, alt katta onlarca ölü insan olduğundan bihaber yaşıyor, daha güzel dünya için her sabah öğrencileri ile buluşuyordu. Yani ders veriyordu. Yani öğretmendi. Öğretiyordu. İlk defa öğretmen olmaya, onu çok etkileyen felsefe hocasının ilk dersinde karar vermiş ilk defa o derste düşünmüştü. Hoca sınıfa girmiş, öğrencilere uzun uzun ne kadar kötü bir coğrafyada doğduklarını, yaşadıkları dünyanın ne kadar iğrenç bir dünya olduğunu, ne yaparlarsa yapsınlar asla güzel bir hayata sahip olamayacaklarını, geçmişin geçmeyeceğini anlatmıştı. "İnsan içine düştüğü dünyaya aittir." İmzan, bu uzun konuşmalardan değil, orada bulunan öğrencilerin hocayı pürdikkat dinlemesinden ve hoca ne anlatırsa anlatsın ona hak vermelerinden etkilenmişti. Öğretmen olmalı ve zamana iyi insanlar bırakmalı. Bunun için evlenebilir zamana birkaç çocuk bırakabilirdi ama öğretmen olursa binlercesi... Sonuçta başarmıştı. Gülmeyen ama yarına hep umutla bakan, öğrencilerine; sevgiyi, umudu, aşkı, aileyi, kardeşliği, en önemlisi okumayı öğretmiş idi. Okumayan insan yaşatamaz ki. Belki yaşar. 


"Dünya gezegeninde var olduğum sürenin büyük bir çoğunluğunu şiddetli bir baş ağrısı ve mide bulantısı ile kendimi aramaya ayırdım. Çoğu zaman; ben bu geçmiş ile ne yapacağım, diye sordum. Hiçbir zaman yeterli olduğumu düşünmemekle beraber öğrencilerimin kendilerine ve dünyaya yetmesi için elimden geleni yaptım. 11-A sınıfındaki Aziz isimli öğrencimin kendini dünyaya sığdıramadığını öğreneli üç yıl oldu. Kalbim ve aklım arasındaki uzun muhabbet artık sona eridi. Kalp ve akıl ortak noktada buluşuyor ve bir karar veriyorsa kararın doğruluğu sorgulanamaz. Eğer bu karar bir günah ise mevrus günahtır.