Ne zamandan beri bir insanın ölümünü izlemekten zevk aldığını düşünüp hatırlayamadı. Sigarası bitmek üzereydi. Son bir nefes çekip adamın alnında söndürdü sigarayı. Adam ölmüştü. Açlıktan ölmüştü. Berbat görünüyor... İnsanın küçülmesi, çirkinliği beraberinde getiriyor. Alnındaki yanık izinin fena durmadığını düşündü. Yerde yatan leşti artık. İçiyle, dışıyla, ruhuyla bir leş. Yaptıklarının bedeli, böyle ölmesiydi Nazmi'ye göre.


Böyle bir ölümü izlemekten keyif almak için hayatında "kötü" diye adlandırdığı hemen her şeyi yapmış olması yeter mi? Yetmez. Nazmi'yi diğer insanlardan ayıran bir duygu vardı: vicdan. Binlerce kişinin ölümüne sebep olmuş bir diktatörün ölümünü izlemek herkesin vicdanını eşit derecede sızlatmaz. Nazmi'nin vicdanını sızlatmaz. Belki bir zamanlar sızlatır idi ama şimdi kafasını kesip buzlukta bir ay her gün düzenli bir şekilde bakabileceği insanlar tanıyordu. Güç ve şöhret sahibi, binlerce kişiyi öldürmüş bir insan, bir şekilde milyonlarca insanın sempatisini kazanabiliyor. Ölümünü üzüntü ile izleyebilecek milyonlara dokunabiliyor. Bu dokunduğu milyonlar potansiyel katillerdir. Dokunamadığı, ölümünden zevk alan insanlar ise zaten katillerin kendileridir. Bu durumda katiller "iyi" potansiyel katiller "kötü"dür. Nazmi iyi bir katildi. İyi katil vicdanı olan katildir. Vicdan sahibi bir birey başka bir bireyi öldürdüğünde sonuç vicdanın sahibine verdiği ceza olur. Kaldı ki vicdan ceza verirken bedeni düşünmez. 


-İşin yoksa şimdi leşi temizle. Şuraya bak nasıl da uyuyor. Ya gittiği yerde mutluysa aman aman. Değildir. Diğerlerinin yanına konmayı hak ediyor mu? Etmiyordur. Hem orası leş doldu yer kalmış mı bilmiyorum ki. 


Cesedi sırtlayıp soğuk odaya götürdü. Odada kurulu bir mekanizma, havada çenesinden asılmış onlarca insan vardı. Her birine bakmaktan zevk alıyordu. ''Bunu da asayım bari'' diye mırıldandı kendi kendine. 

-Neden?

-Ne neden? 

-Neden öldürdün beni? 


Nazmi delirmiş gibi bağırarak kahkaha attı. 

-Sen burada asılı duran herkesten daha kötü idin dün. 

-Kime göre?

-Kime göre olacak salak! Seni ben öldürdüm. Bana göre tabii. 

-Sen vicdanını rahatlatmak için, kötü olmak zorunda bırakılmış insanları öldüren bencil, hasta, kötü bir canavarsın. 


Nazmi bağırarak bir kahkaha daha attı. Sağ gözünden yaş geliyordu. Sigarasını yaktı. Eliyle karşısında konuşan adama dokundu. Adam kayboldu. Yerde duran bedenin çenesinden geçirdi kancayı ve leşin yükselmesini izledi. Duvarın dibine çöktü. Soğuktu. Üşümüştü. Karşısında onlarca insan asılı duruyordu. Canavar olduğunu hatırladı. Yerde boşta kalan sadece iki kanca kalmıştı. Sigarasından son bir nefes çekti. Kancalara bakarken uyuyakaldı...


Gözlerini açtığında yerde duran kancalara saatlerdir bakıyormuş gibi hissetti. Kendi kendine konuşmaya başladı: Canavar değilim ben. Ben haklıyım. Burada duran insanların hepsi kötü. Hiçbiri yaşamayı hak etmiyor. Belki onları öldürmek onlara bir ceza bile değil. Sonuçta hepsini bu aşağılık dünyadan kurtardım. Hem de kötü olmalarına rağmen. Ama, ama kötüler yaşamak isterler, hiç ölmemek isterler. Ya ben, ben yaşamayı hak ediyor muyum? Yaşamak nasıl hak edilir ki. Razı olunmuş bir kul olarak mı? Yoksa iyi bir insan olarak mı ? Razı olunmuş kul iyi midir? Şurada asılı duran adamı öldürmeden bir hafta takip etmiştim, namaz kılıyordu. Neden öldürmüştüm? Eşi ölmüş, kızına tecavüz ediyordu. Sen kimsin de birilerini cezalandırıyorsun. Tanrı mısın sen? Hayır! Canavarsın. Tanrı neden izliyor bunca acıyı?


Olduğu yerden kalktı Nazmi. Bir sigara yakıp dışarıya doğru yol alırken asılı duran cansız kötü bedenler sanki onu izleyip aralarında konuşuyor gibiydiler. ''Son iki kanca kaldı'' diye düşündü Nazmi arkasına dönüp tuşa bakarak. Odadan çıkmıştı sonunda. Karşı daireden gelen müzik sesine odaklandı. Gelen ses insanı cezbediyor, muhteşem şeyler vadediyordu. Mutfaktan en keskin bıçağı alıp yavaş adımlarla karşı daireye doğru yol aldı. Artık zamanı gelmişti. İçinde yanıp tutuşan duyguların son günüydü. Hiçbir şey hissetmeyecekti artık. Kapıyı çaldı. Ayak seslerini duymaya çalıştı. Ses yaklaştıkça kalp atışları hızlanıyordu. Kapı açıldı. Adamın gözlerine baktı. Emin oldu ve sapladı bıçağı.


Sürükleyerek kendi dairesine çekip odaya götürdü. Biraz soluklandı. Cesedin yüzüne baktı bir süre. Kızgın bir ifade mi üzgün mü anlayamadı. Nazmi cesedi kancanın yanına sürüklemeye devam etti. Yerde kalan kan izlerine baktı ve bir sigara yaktı. Bir süre cesedi izledi, beklediği olmamıştı. Yerde biriken kana sigara ile ünlem işareti koydu. Kancayı çenesine geçirdi ve düğmeye bastı. Bağırır gibi bir ses tonuyla uzun bir kahkaha attı. Cesetlerin gözleri aynı anda fal taşı gibi açıp kafalarını aynı anda kaldırıp Nazmi'ye çevirdiler,

-Sıra sende. 

Gözlerini kapatıp açtı.

-Sıra bende. 


Son bir kanca kalmıştı. Dizlerinin üstüne çöktü. Kancayı çenesine batırdı. Düğmeye bastı. Diğer cesetler kadar yükselemeden düğme elinden düştü.