Kışın ılıklığıyla yeşillenen yirmibirlik bir yığın karşımdaki 

Söylenecek çok şey var yüzüne

Ara sokaklardan birindeki pencereden çalınan ıslığın küfür gibi sesi 

Temmuz sıcağına söndürülmüş ince bir yaprağın yakıcı soğukluğu 

Ensesinde sıcak bir nefesin deli edercesine sıralanmış sözleri 

Cesaretim olduğu ilk an diyor 

Şu masadan odadan şehirden

Şu bedenden adım atmaya cesaretim olduğu ilk an diyor 

Buradaki kaotik meselenin izahı tamamen kendi dışında 

Cesareti içinde yarattığı boşlukta çoktan Avuçlarından, 

Şakaklarından, 

Dirseklerinden dökülüyor 

Ne der, nasıl der?

Hem tanrı 

Tarihinin hiçbir döneminde bunu 

”Tek kurtuluş olduğu için yasakladım.”dememiştir


Bir kurtuluş vardı 

Sürüklendiğim bir ışık hüsmesinin çevresi 

Denizlerden soluduğum rüzgarların esamesi 

Dokunduğum erguvan ağacının gövdesi

Neydi bu tekerrür hislerin sebebi

İtibarsızlaştırdın hislerimi, toprağın altındaki köklerimi 

İçimdeki yaprakları kımıldatmıyor 

Parçalamıyor gökyüzünü batan güneş 

Parçalıyorum kendi ellerimle yarattığım gökyüzümü 

“Mavi çarşafla kaplı şeymiş meğer 

inandırıcı gelmiyor senden sonra.” 

Dedim bi ikindi üstü filizlenmemişken umutsuzluklarım

Yastık altı yaptığım tüm sevgimi bozdurdum o gün 

Bu kadar güzel uçabiliyorken kuşlar 

Bu kadar güzel yağabiliyorken yağmur 

Bu kadar güzel doğup ve batabiliyorken güneş Hakikat sevgidir dedim 

Fakat hakikatin kabullenişi 

Senin doğamaman avuçlarımda, inatla batman

Bir kurtuluş vardı diyor 

İnandığın güneşin kızıllığını topluyorsun 

Gidiyorsun batan güneşin ardından 

Sesleniyorum senden sıyrılıp gökyüzüne

Ne benim bir kurtuluşum var

Ne de güneşin batacağı