etraf yeni sulanmış çim kokuyor
çıkışlarından inişlerine yuvarlanıyorum yolumun
hem de sık sık
henüz köpekler uyanmamışken
gündüzleri ortalığı kaynatan havanın bu saatlerde bana torpil geçmesi ruhumu okşuyor
serin bir esintiyle birlikte
dudaklarım damaklarımdan başlayarak kurumuş
eskiden'ler akıyor kaldırım kenarlarından
biraz da çamura bulanmış
oluk oluk gökyüzünü terk edişlerini izliyorum onların
kafamdan bir sigara düşüncesi geçiyor yine, akşama doğru çoğalacak bir düşünce
uyanan bi köpek vaktimiz yok diyor
irkiliyorum ama
tekrar bir çıkışa varmak zorundayım
yeni bir inişle karşılaşana dek.
yalnızlığımın tadı şarap gibi yıllandıkça güzelleşmiyor. acıyor aksine. yalnızlığımın adını ağzıma alamıyorum bu yüzden. yanaklarımda açılan çukurun içinden hızla bir araba geçiyor, kapkara bir suyla doluyor üzerim. benim gözlerimi yağmur yağdıracak bulutlar kapladığında ruhumun iklimini anlatmaktan tüy bitiyor dilimde. bu değil diyorum, yanlış coğrafyaya taşınmış bir küme bulutsunuz siz. sizin yeriniz bura değil. benim yerim bura değil. uzaklaşıyorum aynadan, bütün vücudumu baştan aşağı görmek istiyorum. ilk defa ne kadar güzelim, ne kadar yeni. belki de ben yıpratmamam için uyarılması gereken bir eşya olmalıydım. ne var ki kimse uyarmadı beni. ben de yaşımdan uzak balonlar uçurdum gökyüzüne, nereye gittiklerini bilmeden.
söyleyecek bir şeyimin kalmamasından korktum, tonlarca olduğunu bilerek. hiçbiri değmezdi, benim size söyleyeceklerimin hepsi kendimi dünyaya sevdirme çabasıydı çünkü. bacağınıza sürtünen bir kedi gibi.
kaçtığım yere geri döndüm şimdi, kaçırıldığım yere geri döndüm. nisan ortalarına doğru bir baba-kız evimizin altında akordiyon çalmaya başlar, ne yapıyorsam bırakır onları dinlerim. bana hayatımı nasıl yaşayacağımı söyler onlar, giderek azalan tınılarıyla. yakalayabildiğimi yakalarım. yakalayamadığım birkaç güne patlar hangi meyveyi vereceğini bilmediğim bir ağacın dalında. kendimi dinlemeye dönmeden.
yüzümüyse nereye dönsem bir hayal döküntüsü. süpürgeyi alırım elime, süpürürüm.
belki de süpürmemeliyim. çünkü sonbaharda dökülen yaprakların üzerine bastığımda duyduğum çıtırtı hep hoşuma gider. belki birilerinin o döküntünün üzerinden geçip boyaması gerekir asfaltı soyulmuş taş parçasını. belki yarım kalmış bir ekmek parçası kuruyup kalmalıdır dışarda, belki uykusundan uyanan bir köpek ürkütmelidir sizi. kendisi de en az sizin kadar ürkerek. belki inandığını sandığı cümleler kuran insanlar yargılanmalıdır, siyah beyaz fotoğrafları asılmalıdır her bir tarafa. belki gün saymak yasaklanmalı, belki yemeklerin tatları alınmalıdır içinden. belki otogar kenarları kapatılmalı, belki odalar birbirine katılmalıdır gizlice.
benim sevdiğim hiç kimse benim onları sevdiğim kadar sevmedi beni. sen hariç, farklı olsun isterdim ya yine de teşekkür ederim.
tak şapkayı, oyna benimle, gir kadraja. sakın varmış gibi davranma,
kandırma beni. çünkü ben büyüdüm diye hiçbir oyuncağımı vermeyeceğim
bir çocuğa ya da bir seyyar satıcıya.
perdeler uyuşukluğunu alır mı kirpiklerimin?
(21.08.2023)