Savrulup da gelinen, bir defa tadını alanın bırakamadığı ama o tadı almanın da bir o kadar zor olduğu saatlerden selam olsun sizlere; fırın ustaları, hal esnafları, gam yüklüler, aylak insanlar... Ne kadar da fazlayız șöyle bir bakınca. Durmadan çoğalan, sürekli akan giden ama hiç bitmeyen, biriktirmeyen, üretmekten aciz ama hep isteyen, istediğini bulamayan bulunca da burun kıvıran ölümlülerin en tehlikeli kollarından.


Dünya hep beklermiș öylece, kendilerine "akıllı" diyenler gelip her köșeye el atsın, dağıtsın, aradığını bulamadıkça daha çok dağıtsın; sonra da zaten yoktu diye kendini avutsun, dağı bağı bilmezken dağcıyı vursun bağı da kurutsun, az bir șey tanıyınca birbirine girsin de olan yine bana olsun diye. Lanetimizi bilse içi bir gıdım rahatlar mıydı acaba? Kiminin așka yorduğu ıșık etrafında döne döne mutlu mesut ölen pervanelere șarkı-șiir yazan "akıllı"ların, kendi halindeki canlıyı anlamsız hayatlarına yorarak fakat kendilerini hiç yormadan, kendini yoranın aklı olmadan, aklı olanın da sessiz sakin beklediğini bilse kendi sonunu, șöyle sağlam bir kahkaha patlatır mıydı? Hiç onun tarzı gibi değil ama merak ediyor iște insan ister istemez. Elindekinin kıymetini bilmeden hep fazlasını istiyor. Ne kadar çok isterse o kadar çok sıkıyor elini, en sonunda bașka birinin suratına yapıștırana kadar. Sonrasında bașlıyor savrulmaya suratına vurulan. Sonra akıllanıp o da öğreniyor savurmayı, yumrukmuș adı da. Bașlıyor o da savurmaya. Saman sapları, çalgıcı paraları, akılsız lafları gibi...