Sanırım bu yazının ne başı olacak ne de sonu, ancak parmaklarım tuşlara vurduğu kadar yaşayacağım.

Yani ufukta görünen beyaz bulutların üstümüze gele gele grileşmesi gibi olacak.

Karamsar bir tavırla değil tam tersi aydınlık bir kafayla ilerletiyorum cümlelerimi.

Asıl meseleye geldik, kelimeleri bir arada iple bağlayıp (asmadan kelimeleri) anlamını, yani insanın o öz çırpınışını anlatan sahneyi betimleme.


İnsan ipleri dolanmış kuklalar gibidir, kader ağlarının üstünde dans eden ve bu ipleri tanrının bize verdiği duygularla yöneten kuklalar. Bu bizi derinden etkiler aslında ama neyden kaçış var ki dünyada, hangi cesaretten ve hangi yenilginin tecrübelerinden? Bizi biz yapan da yaşadıklarımız diyebilirim ama fazla da insan yaşamak istemez çünkü Sisifos gibi kayayı (kaya gün içinde düşündüklerimiz) taşırız her gün sabahtan akşama kadar. İnsan yine kendine duyduğu güvenle başlar güne ve büyük sorunlar sırtlayarak yatağına ulaşır. Bu bir zafer narası da olabilir yenilgi çığlıkları da, işte bunu elinden ve kolundan bağlı şekilde yönlendiren duygulardır. Güne iyi başlarsın da en ufak bir sorunda cehennemin o kekremsi tadına ulaşırsın, peki bu sorunlar sadece kendine dayalı mıdır? Asla! İnsana dayalı bir dünyadayız ve insanı ister istemez önemsiyoruz. 


Çağlar boyu insanlar bir başkasıyla savaşmıştır ve savaşmaya halen devam etmektedir. Şimdiyse kendileriyle bir savaş halindedir. Başkalarıyla savaşırken, kendi geleceği için savaşırken kendimizle savaşımız neye dalalettir? Derin bir algı kaybı yoksa kendimizi net tanımadığımıza işarettir ve modern çağın en büyük hastalığıdır da kendini tanımlayamamak. Tarih kitaplarında yer edinemeyen insanlar o kitaplara ismi geçmek için birçok çılgınlığa yol açmıştır fakat genelde bunların hepsi tek bir kaynaktan gelmeyebilir de. Bilgi, insanın en büyük silahıdır fakat kötü bilgi ile silahlandırılan beyin ancak mihenk taşı gibi buğday yerine döne döne kendini öğütür bu da sonun sadece başlangıcıdır.


İnsan binbir türlü betimlenmiştir ve bu betimlemeler yüzyıllar da geçse hayvanlardan öte gidemeyecek çünkü insan kendi hariç her şey olmuştur. Arı gibi çalışır fakat hep başkasına, köpek gibi ölür ama bir başkasına, kuş gibi uçar evden ama bir başkasına... İnsan kendini var etmeden sığındığı bütün betimlemeleri kitapları ortaya döküp Naziler gibi ortaya el birliği verip getirip yakmak lazım.

Ama işte insan.

İnsan kalamadığı için bizim sığındığımız hep hayvanlar olmuştur, kendimizi iyi bir şekilde yetiştiremediğimiz için içimdeki sevgiyi onlara nakşetmişizdir, onları dönüştürüp kendi özgün doğasından mahrum edip kendimize bağlı bir hayat sürdürmesini istemişizdir. Artık o kadar ustalaştık ki bu işten, sadece hayvanlarla kalmamışız buna insanları da eklemişizdir. 

İnsanın tanrısı yine kendisidir ve bu tanrıya bağladığımız görünmez ipler de duygularımız oldukça bu tutsak hayatımız hiçbir zaman bitmeyecek. İnsan ne isterse istesin ama kendinden istesin ve kendi sebebiyetin farkındalığı görmedikçe bunların içinde yok olan varlıklar olacaktır, kendi tarihini bile çoşkulu yazamayacak salt gerçeklerle aydınlanan yarınlara sığınacaktır. Bilgisiz bir insanın yarınlara sığınması bir aldanıştır ve kendini bilmeyen, tamamlamayan insanın sığındığı da bir karış toprak için çarpışmanın aptallığı kalacaktır. Bir karış topraklar ile milletlerin ülküsü ve inancı olmadan atadan akrabadan kalma miraslar için gırtlak gırtlağa gidebilecektir.



İnsanın ülküsü hayalleridir, bundan vazgeçtiğinde kendimizi anlamlandırmamızda hep bir eksik olacaktır. Bu artık kişisel bir tercihtir, ölme eksiği, yaşama eksiği, sevmeme sevişemem eksiği ama insan olma eksiği hariç hep bir eksikle gideceğiz bu dünyada. Ben kendi eksikliğimi kendimde buldum ama ilacımı insanda buldum, bunu mahrum edip öldürmek de ellerinde yaşatmak da. İnsanın olmadığı bir coğrafya keşfedilene kadar birbirimize bağlıyız görünmez iplerle.