Son günlerde soyutlandım her şeyden.

Etrafta ne oluyor, ne bitiyor, duymuyorum.

Burası nasıl kokuyor, bu yemeğin tadı nasıl, bu kıyafetin rengi nasıl, hiçbir fikrim yok.


Kendim için yapabildiğim tek şey nefes almak.

Bir de etrafı seyre dalmak.


Her şeyden habersiz öylece yaşamak, körkütük aşık olmak belki de, belki de sebebini aramadan saatlerce ağlamak...

Kendim için yapabildiğim şeylerden birkaçıydı.

Hareketsiz hayatıma hareket olacak bir şeyler lazımdı belki de çünkü insanın doğduğu andan itibaren haraketli şeyler dikkatini çekmiştir her zaman.

Mesela bir çocuğa küçükken, daha elleri yeni yeni cisimleri seçerken biz kalkıp ona araba vermişiz, biraz büyüyünce camın önüne koymuşuz onu adeta bir çiçek gibi ki sussun, dışarıda yürüyen insanlara, hareket eden arabalara baksın diye.

Ve her insan kalabalıklar içindeyken dalar gider bir noktaya.


Kimininki bir araba, kiminin karşı cinsi, kimininki sokak hayvanları...


Seçtiğimiz, aldığımız kararların ardında sürekli bir hareketlilik... Gitmek yahut gelmek...

Yoksa insanoğlu bu dünyaya gitmek için mi gönderilmişti?

Bu yüzden mi hareket eden nesnelere ilgisi çoktu?