Bıçak kemiğe dayanmıştır aslında. "Gidiyoruz"dur.

Hikayeler anlatmaya, süslü cümleler kurmaya, veda mektupları yazmaya gerek yoktur.

Tükendim demek yeterli gelmeli oysa insanlara. Yorgunum denildiğindeki ses tonudur süslü olan. Ve son kez görülen yüzlere uzun uzun bakmakta, sıkı sıkı sarılmakta saklıdır veda mektupları.

Şimdi ben ömrümün en güzel şehrinde, Ahmet Arif'in başkentinde bir kez daha eminimdir olması gerekenden. Alışmışımdır ölümün sinsi soğukluğuna. Sizi en mutlu eden yerde bile mutluluk kırıntılarıyla karşılaşmamışsanız gidiş gereklidir. Ama gülümseyerek tüm olanlara... Son kez bir tiyatro sahnesinde alkış tutarak ve son kez kırık hava dinleyerek... Belki geçmişten gelen insanları selamlayarak.... Biraz felsefe yaparak uzaklaşmak... Geride anılar bırakarak...

Niyet kötü değildir aslında.

Gidişinden sonra "Nasıl anlamadım?"lı cümleler kalsın diye de değildir. Niyet giderken emin olmaktır "gerçekten istiyorum mu?" sorusundan.

Dün bir market kasası önünde "tadelle" gördüm.

Bir "tadelle" ile kalmaya ikna edilebilirim gibi geldi. Sanki bir "tadelle" her şeyi halledebilirdi.