Bütün bunlar benden içeri, bayır aşağı, ipimle kuşağım.

Her akşam evin kapısından giren, ceketini alıp astığın bir hayaletin yetimi olarak büyümüş gibi.

Devlet gibi bir yalnızlıkla bıçak bıçağa sürekli, kapıdan kovsan bacadan giren.

Canından giden canı seyreden, feri gitmiş gözlerine bile bakamadan cefayı metheden.


Çiçeği koparmaktan çekinenin su vermediği.

Kendinden, kanından olana kimsenin aklının ermediği.

Bükülemeyen eli tutmaya da hiçbirinin tenezzül etmediği.

Ne güzel evdir bu, ne kutlu yuva!

Çatı yok başımızda ama ay'ı izlemek ne güzel.



Yıktım kaleyi, diktim duvarı.

Ondan beridir yürüyorum.

Kesilen uzuvlarımı yolda bıraktığımdan beri daha bir hafif hissediyorum.

Herkesin daha fazlasını beklediği, daha azını layık gördüğü yerlerden vardım da pek bir fikrim yok nereye gidiyorum.


Hikayem yazılıdır zaten, sonunu henüz okumadım.

Mezarım da kazılmıştır muhakkak, henüz ayağım takılıp düşmedim ama beklentim yüksek değil, seksekte de öyle harika değildim.


İp cambazlığı dersen ama, hele bir de üç beş sayfa varsa elimde, yağarım güzeller güzeli.

Yağacağım da zaten göğün en soğuk yerinden.

Sallamayacağım el falan da.

Yeni yıl sözüm olsun;

Elim, ayağım, iki gözüm mide bulandıran bir materyalizmin köpeğidir artık.