evet, çaresizce 

çaresizce bu bir yudum havayı solumak hayatta kalmak için

nasıl karanlığıma benzedim sonunda

nasıl o yıldızı söküp aldım gecenin ciğerlerinden fırlatıp kuduz köpeklerin merhametine sunarak

ah zayıf tanrım, ben nasıl sana benzedim sonunda

eskiden kafasını okşatmayan bir kediydim ben azılı suçluların kol gezdiği sokaklarda

nasıl evcil bir hayvana dönüşemedim hâlâ

sen, simsiyah olan her şey

sana uzanışım karanlığın arzusundandı elbet

ve sen anlamadın bunu, yaktın ışıkları sessiz bir odada, odanın ona ihtiyacı olmasa da

ben, pencerelerinizi dağıtan o fırtına

ben, dışarı çıkmanız için sizi sonsuz bir arzuyla sesleyen, ve bana tapmanızı sağlayan yağmurum

ben de parçalanır, elbet ertesi kururum 


ne yakıcıdır şimdi ellerin, kim bilir

dokunduğun yerler tabiat ananın yüreğinde bir sancı oluşturur hep

doğa bu sancıyı kabullenir, ve güzelliğine kavuşur, ta ki

gözyaşlarını doğal afetler temsil etmeye başlayıncaya dek

yorgunluğu ve sevinci aynı anda tadar yeryüzü

eskiden bereketiyle ün salan çayırlar sürüsüz şimdi

toprak gülümsüyor halı olduğu için senin uzaklaşmalarına

toprak ağlıyor üzerinden uzaklaşan adımlarına