Dilsiz bardaklar ve motor sesleri

Geceleri kalemim var kağıdım yollar

Bir divan başında uykusuz kırk hatır muhabbet 

Büklüm büklüm cam başları ve matbaa 

Geciken neydi insandan başka 

Bizi tutan neydi köşebaşlarında

Kahrı neydi zamanın 


Evsizler ve sabahçı kahvesi 

Bir su damlasında şehri tatmak 

Farkında bir bakış sokaklar aynı yere çıkıyor 

Mavi nakışlar yüzyıllardır bu duvarda

Tık tık ve bir tık daha ne götürüyor insanı 


Şamdanlar uzuyor sütunlara 

Saatim yıldızlar ve üzümler 

Gecikiyor, gecikmek paçalarımı yakıyor 

Yeşil toprak, tüneller boyu ayrılık 

Bir dağ var şehri çeviren, 

Sakalar hep aynı şarkıları dizginliyor


Sahneler rayına oturdu 

Bulmak vardı bir de gitmek 

Kalanları olmayan şehirdi adın

Devirlerin üzerine kapandığı adamdı adım


Tren istasyonlarında bekleyen görmedim 

Gidenler var sadece 

Ben bütün değilim, 

Parçalarım her acıdan nasibini almakta

Alman yapımı da olsa istasyonlar 

Bozkırın, Çukurova’nın kaderinde adın acıdır 


Babaları evlatsız demlidir, evlatları babasız 

Yüzyıllardır sancı adını bilmeden yaşamak 

Telinden dinlemek ağıtları 

Kiremitlere, simitlere dalmaktır

Kaldırımları eskitilmiş yollarda adın hasret 

Ardıçlara baktın mı hiç 

Kim bilir gölgelerinde bizim için de yer vardır 


Dağılmış ekin, bilenmiş mızraklar 

Kavuşmak ağır gelir bu coğrafyaya 

Ceketler soğuktan korumaz

Zaman toprağında kederlenir

Kapanıyor ardına kapılar

Yağmurlar kurudu adını haykırarak 

Sorsan cevabım yok 

Sormasan hazırdı tüm cevaplar 

Dağlanmak nedir bilirim 


Pembe bir yol çemberli

Attığın her adım asırlara denk

İçindeki medeniyeti göğüme bırak 

Bilirim erir insan 

Ne Ferhat kalır ne Şirin

Dağlar Ferhat’ı aşar

Dahası tok yalnızlık 

Kimselerin ellerinde bilmem ki neyim