Belki öğle vakti bir mızrak boyu uzamış da
ben o gölgeye sığınmışım
o gölge boyunda kamburlaşmışım.
Belki de ben, insanlığın çamuruna bulaşmış
akşamdan kalma bir suçlu
bir yanım çocuk,
telaşlı ve korkak,
bedenimi terk ettiğim yaşta kalmış
bir vakitler -nasıl olmuşsa- güvenmişim,
kırk tas su ile yıkamışlar ruhumu
yeniden doğmuşum
benzim beyaz,
hiçbir aynaya sığdıramam bu ıssızlığı.
Bir yanım ise
arsızlaşmış,
bütün gün başıboş müjdeler sıralarken
aksatmazdım rüyalarda dolaşmayı
bu yollar tamamlanmamış derdim
söylediklerim yüzüme çarpardı, soğuktu
bilmem ki kimsenin ısıtamadığı bu büyük soğuklar
neden hep bana ertelenmiş
ben bu hayta zekayla kerpiçten bir ev yapar
ancak onu da bozarım.
Uğultulu sokaklardan geçerken
bir kavgaya karıştım da
-halbuki yeminliydim-
öyle rast geldim bu şuursuz devrime
ve ben aslında yasımı takas etmek istedim
bir zorbayla.
Herkes kendi eseri avuçlarında,
bu tozlu topraklara vardık
ne kadar yürünecekse, ne kadar beklenecekse
o kadar,
yürüdük
bekledik.
Yığılmışız.
Kollarımız, bedenimizden ayrı düşüyor bir köşeye
aklım takılıyor o solgun yüzlere
o densizlere
sonra bir kuvvet belimizde, kalkıyoruz
dar kapıları aralayıp
varıyoruz istila edilmiş barınaklara
-sonrası-
nöbetçi bir uyku,
yedi gün yedi gece uyuyoruz.
Aslında uyanıkmışız, kımıldamıyor kollarımız.
Fatime İpek
2020-04-20T00:35:07+03:00Ne derin yazılmış 🍂