sen şimdi uzan şöyle

kaçmasın beyazlığın ışığa

senin beyazlığını kaldıramayan

gözeneklerden kanına dolan mevlevi pervaneler,

dövüşürler günahkar alyuvarlarınla.


uykusuz gecelerinin haklı sebepleri de var

ışığı kapama

çürüyen köşelerin düşebilir karanlığa

sabaha kaybolabilir sevmek yetisi

karafatmaların ağzında ertesi güne dair

umutlar

söylenecek yalanlar

günahlar ve ellerinin beyazlığı kara kedileri okşayan


yanıbaşında elma duruyor parıl parıll

ve Havva içimdeki bağırıp duran

sana ademelmasından davette bulunan

ve büyüyen tanrı korkusu içimizde


sevişmenin tekrar yürürlüğe girmesi için

elle yüreğimi tamm şurasındann

         kaburga kemiklerimden içeri üfle

ve yanık türkülerini.

kemiklerimin arasından dolsun içeriye

kendiliğinden çalar söyler sevmek korkusu

ve çocukluktan kalma okey taşlarının şıngırtısı babasız yeşeren çuha rengi yaralarda

bu yüzden ellerin kaçar durur kadife kumar masalarından kaçar durur

sevmek yetisi zorlaşır durur

çünkü aşk sana göre milyonluk bir kumardır

-kaburgalarında ağlar durur babasızlık-

ve Abrigonların derilerinde öylece asılan rüzgar bağırtır süveydayı, aç susuz.

ve aşkın dahil oluşu afrika’ya


ve bu sefer evrensel bir isyan olur şarkımız


izin ver de

boş bırakılmışlığının yol açtığı günahlarından öpeyim seni

tanrının insafını da çağırırız

çaprışık bedenlerimizden aşağı fıydırırız suçları ve dualar yükselir sen kesişim ben noktasından yukarı


tutturma şimdi

gidemeyiz

boğazımızdaki bu günahtan dışarı

ölüm çanlarının uğultusu

azgın sokak direklerinin çınlayan emirleri


sarhoşken önüne bir anda çıkıveren şu yankesici

birdi iki oldu, ikiyken dört, dörtken altııı

bu kadar içmemeliydin derken sana

sayamadım çift haneli bıçaklanışlarını

bir döngüde ölüp ölüp dururken sen

ve üstünden hızla geçen kırmızı neonların çağrısı!

u

y

a

r

ı


               tam o anda;

tanrı ayırdı ademelmasından ikiye

seni

ve beni

ve dönüşmüşlüğümüz boynunda

iki ayrık günaha


ve etrafta cehennem kırmızıları

kan ve kıyamet

ve zebani kokusu

ve senin evrimleşmen sokak ortasında.

 •


kanlar fışkırıyor yüreğinden dışarı

seni uzaklaştırıyorum, yankesiciler -kaç tane sayamadım- boşluğu kesip kesip duruyor, 

boşluk durur mu, hava akımı tersine işliyor ve bu sefer yankesici boşluk tarafından durmadan, durmadan bıçaklanıyor

alışıldık bir sahne beni çok da şaşırtmıyor!

 

panik içinde

bordo dudaklarımdan sürüyorum

-ilk yardım kiti-

kadife kırmızısı.

solucan deliğinden geçer gibi işliyor içine.

dudaklarım çekiliyor, 

yaralarından içeri kaçıyor ağzım

söyleyemeyişlerim hapsoluyor bedenine

ama ben bu tarafta ölmek üzereyim 

gittikçe morarmakta

çuha masalarda biri ölmekte

kumarın kaçınılmaz sonu görünmekte

gözbebeğine doluşan günah keçilerinin üzüntü dolu türküsü duyulmakta mütemadiyen


-beni kurtarmalısın biliyorsun.-


biliyorsun

çürüklerimize mor menekşelerden sürecektik

görenler bizi bu damgamızdan tanıyacaktı

kimliksizliğimizin bir anlamı olacaktı


‘bir ihtimal’ li geçmiş zaman cümleleri kurmak,

ağzımdaki zarları yutmak zorunda olmak

ve dudaklarımda sürekli sürekli şakırdayıp duracak bir sancı.


sen artık yoka kaybedeceksin

eldeki zarların hepsi ağzımda

kumar masasında hep seni atlayacaklar,

artık kaybetme korkusu yok.


masadaki beşliden biri olma umudu yüzüne

oturacak

sense dışlanacaksın durmadan.

alnındaki beyaz leke belirginleşecek iyice ve iyice

beyazlığına katlanamayacak kimse

kurbanlık olma korkusu katlanacak içinde

ilk önce baban vermek isteyecek seni tanrının kollarına

İsmail olup serileceksin bıçak altına

-seni bıçak değil de baba yarası vuracak-


senin beyazlığın ancak O’nun katına yaraşırdı, ağlama.


seni başından beri bu yüzden boyadı nur’a.


ve ben sende işte böyle bir melek sevdim,

bir O’na ve bana görünen.


sende inkârcı bir şeytanın öncesini sevdim.

sende yeni çıkan boynuzlarına karışmış iyiliği sevdim.


sende aynadaki aksinden nefret eden bir çocuğun yüzünde oynaşıp duran meleklerin özlemini sevdim tanrıya.


kırmızılığına karışan dudaklarımı gördüm bünyende

biraz da bunu sevdim.

kötülüğüne ortak yapışını beni.

sende inkârcı bir meleğin sonrasını da sevdim.


sen beni kurtamağa bir şey yap(a)mıyorsun

sana kızamayacağımı biliyorum.

sönen hayatları seyrinden sonra şu ömründe

sabaha sevme yetisini kaybedeceğini de biliyordum

 

bütün sonu görebiliyordum artık

tüm günaha bulanmış ailelerin çocukları adına özür diliyorum tanrıdan

uçan kuşun kaderi, gözünü açtığı yuvanın tayininde.

bundandır avurtlarında cıyaklayıp duran kuşları durduramayışın

ve tel tel bölünüşün içeriden.

anne kuşun ağıtının sallanışı ayva tüylerinde.

baba kuşun anne kuşu yiyişi

ve durmadan yanaklarında işlenen cinayetler


yapbozun parçalarının uyumunu gördüm bu keşmekeşte

büyük resimde gördüm;

tanrının ademelmasından kokteyl yapıp yudumladığını karşımda

oysa sen sahiplenirdin tüm günahlarını

günahların annene benzer diye.

özrümü tükürmek istedim tüm bedbaht çocukların hakkına!

başımızdaki kırmızı günahları nişan almaktan bizi her seferinde ıskaladığının farkında olmayan tanrıya!

ağlama böyle


kıyamette kalmazsa kimse yanında,

ben seninle karşı gelirim tanrı safına

ağlama böyle, değiş tokuş yapalım boğazımızdaki günahları,

-benim en büyük günahım: seni sevmek günahı.-


tabutumun başındayken ağlayacağını da biliyorum sakın göğe bakma 

mehtap somurabilir gözyaşlarını

ağlama yetisini de kaybetme sakın

kimse bilmese de sen de ağlarsın, ben bilirim.


sabah olur mu bilmem ama 

olursa yine göğe bakma

şahinler dalabilir gök sanarak gözlerinden içeri

sen ölmemelisin ve şahinler de yaşamalı



ağlama böyle.

kıyamette dirileceğim, senin yanında.