Kanla sulanmış topraklara sahip şehrin içinde

yokluğundur diyorum acı,

nehrin sırtında susuzluktur .

açlıktır ve yoksulluktur,

bir o kadar kimsesizliktir anlamı.

Aslında anlamsızdır

ortasında hayatın yıkılıp kalması.

Özleminin sarhoş akşamından kalma   sabahın baş ağrısı

Hani aynı kabtan yediğimiz emek

sofrası?

Vardır elbet bu yabancının da her kadehten sonra yakacak bir cıgarası.


Onca dil döktüm sana

kalmadı dilim, dil’sizim.

Tanıdık bir sitem bu,

garip bir şiir.


Bazen dönüyorum kendime, 

diyorum ki;

Şair!

Kırık bir tahta parçası gibisin bugün.

Sırtında ihanetin izi,

için bir garip duman sahası.

Alıyor musun bari nefes,

soluyor mu en dip bataklığı ciğerlerin?

Soğuk bir taş üzerine koymuşsun kıçını

ne hal kalmış sende

ne soracak hatırın 

ne de yazacak tek bir satırın Şair!


Onca dil döktüm sana

kalmadı dilim, dil’sizim.

Bir garip kabaca şiir bu,

Tanıdık bir isyan.


Ne güç kalmış bacaklarında 

ne de hayâsı bedenindeki acının.

Zor bela tutarken kendini ayakta

Üzerine aldığın ağrıların ağır küfrü dönüyor dilinde.

Sahipsiz mezar üzerinde solmuş yabani bir ot gibi dövüşüyor,

dövüşüyor arsızca yüreğinin sahibi.

Uyanmaktan yana değilsin bu sabah, 

bu sabah 

zincire vurulmuş gibi…