Yine bir kenara geçip oturdum ve düşünmeye başladım olanları. Aklımdan geçirdiklerim, beni kendimden geçirmeye yeterdi. Hiçbir zaman açığa vurmadığım, vuramadığım şeylerdi bunlar; sadece beni zehirlerdi. Bir panzehri de yoktu ki kurtulayım. Hep beni köşeye sıkıştırmış, kendisi hariç diğer düşündüklerime kilit vurmuş ve tüm benliğimi ele geçirmişti. Her gece uykularıma sebep olmuştu. Öyle ki uyku kelimesi lügâtımdan silinivermişti sanki. Ne zaman uyumak için başımı yastığa koysam, her gece ama her gece, hemen aklıma üşüşürdü. Uykuya dalacak olsam, çığlık attırarak uyandırırdı beni; bir daha uyumaya korkardım. Yürürken bile tedirgin ederdi beni. O kadar tedirgin olurdum ki ne yapacağımı şaşırır, sürekli arkamı takip ederdim biri beni takip ediyormuş gibi. Paranoyaklaşırdım, içime saldığı korku yüzünden. Bir çıkış yolu arardım, bulamazdım. Hoş, şimdi bile yok. Sanırım tek çıkış yolu düşünmeye engel olmak ama hangimiz başarabildik ki bunu? Kıskaçlarından kurtulamadık ki düşünmenin sonsuz döngüsünün. Sürekli zihnimizi meşgul ettik saçma sapan bir sürü şeyle. Benim şu an aklımdan geçenler, saçmalığın kıyısından bile geçmez. O kadar gerçek ve kesin, öylesine keskin ki. Sanki dün gibi yaşadıklarım. Kim bilir, belki de dündü. Gördünüz mü? Kendimden uzaklaştırmak isterken daha da yakınlaştırdım işte onları kendime. Kaç kaçabilirsen şimdi. Kaçamazsın ki. Yine koşturarak gelirler arkamdan. Bırakabilsem keşke ben de. Bıraksam onları kendi hâllerine, ne göreceklerse görsünler, bana ne! Gelin görün ki ne ben acı çekmekten kaçıyorum ne de onlar acı çektirmekten. İkimizden biri, diğerini öldürene kadar devam edecek bu kovalamaca.