Çocukluğum kaçtı aranızdan. Kaybolmak sizin kuruntunuz ve ölümcül korkunuz. Çocukluğumunsa masal ülkesi…


İçinden geldiği gibi, bir hedef gözetmeksizin koşmayı, öylesine koşmayı özledi çocukluğum, nerede durması gerektiğini bilmeden. “Hayat işte, koşuşturmaca!” sözünü duymayacak kadar uzağa kaçtı çocukluğum koşarak. O artık bir kaçak.


Kazanmak, hayatı kazanmak, sonra yorulmak, kenara çekilmek, kazanılanları harcamak… Tadına varılacak yaşlarda yemeyip biriktirmek, tadın tuzun kalmadığı zamanlarda ağır aksak harcamak… Hastalıkta lazım olur, para biriktireyim, diye diye hastalanmak ve o parayı tam da amacına uygun biçimde hastalık için harcamak… Harcanmak…


Tüm harcamalardan koşarak kaçtı çocukluğum. Bilmez çünkü hiçbir gerekliliği hiçbir çocuk, hiçbir çocukluk.


Halkaya yeni anahtarlar eklemekten ve her seferinde kendini daha iyi hissetmekten ibaret sahte bir oyundan sıkıldı. Sadece topu olanların kuralları belirlediği oyunlardan çıktı gitti çocukluğum. Kaçtı. Oyun sanılan ama oyun olmayan her şeyden… Gerçek oyuncaklarını sahte oyuncaklarla değiştirenlerin dünyasından da…


Takvimleri, ajandaları, alarmları… Zamanı mimleyen her şeyi oraya buraya saçıp kaybetti çocukluğum. Yelkovanı kovdu, akrebin çevresine ateşten bir çember çizdi, saniyeyi gömdü. Hapsolduğu kadrandan kurtardı zamanı, özgür bıraktı. Sayılamaz artık zaman. Sonsuz…


Yılan gibi uzayan ipleri siz icat ettiniz. Elinizi, kolunuzu, bacağınızı; aklınızı, ruhunuzu, kalbinizi bağladınız. İpleri eline almak sözünü çok sevdiniz. Büyümeyi bağlamak ve bağlanmak bildiniz. Düzen kuracağınız günleri iple çektiniz. Düğüm üstüne düğüm attınız. İpleriniz başkalarının ellerine geçti bu uğraşta, başkalarınki de sizin ellerinize…


Yazık ki ipin ucu kaçtı neden sonra, ipler iplere karıştı. Bir ipi çektiniz, yüzlercesini hareket ettirdiniz. Kördüğümünüze düğümler eklediniz, körlüklerinize yeni körlükler… Gergefinizde nice yaşamlar dokudunuz. İpler öyle sıkı düğümlendi ki arkasını göremediniz yaşamlarınızın. İpini koparıp kaçtı çocukluğum bu gergin düzenekten. Düğümlenemez artık.


Unuttunuz. Ya neydi çocukluğunuz?

Kurt gibi açken açlığını unutacak kadar kendini oyuna kaptırmaktı çocukluk. Yemek, sıkıcı bir görevdi. | Yetişkinlik, yemek uğruna tüm oyunlardan vazgeçmekti. Yemek, gittikçe sıradanlaşan bir ödüldü. | Yaşlılık, kurt gibi açken açlığını unutacak kadar kendini oyuna kaptırmak yerine yemek için tüm oyunlardan vazgeçmiş olmanın çaresiz pişmanlığıydı.


Koşar adım pişmanlığa giden bir tercihi yenisiyle değiştirme şansınız yokmuş gibi davranıyordunuz. Başka bir yol olmadığını düşünüp rahatlıyordunuz. İpleri salıvermenin heyecanını unutmuştunuz çoktan. Ne kadar da çabuk unutuyordunuz. Unutmak dediğiniz şey alışmanın ta kendisiydi oysa.


Olmadı. Barınamadı aranızda çocukluğum. Kaçtı. Bu mekanikleşen, ezberlenen, yeni kuşaklara zorla ezberletilen, her gün daha çok birbirine benzeyen, seri üretim yaşamlardan uzağa… Parlak ekranlarda dokuna dokuna büyütülen, küçültülen, birbirine eklenen, birbirini itekleyen, çabucak eskitilen, hemen yenisi istenen sanal yaşamlardan uzağa… Her yeniyi aynı iştahla bekleyen, her yeni için birçok şey eskiten, elde eder etmez aynı hızla tüketen, aklını bir sonrakine kilitleyen yeni nesil yaşamlardan çok uzağa… Kaçtı çocukluğum. Aramayın boşuna.


Adım adım beton grisine dönüşen yaşamınızda çelik gibi sertleşen bir şeyler var. Zihinlerde giderek ısınan bir yumru, dudaklarda sızlayan bir ıslık, dillerde ıslaklaşan bir ıssızlık… Her günün akşamında gözlere inen ince bir sis, ellerden ellere yorgun argın dokunmalar, sözcükleri nemlendirip çürüten paslı puslu bakışmalar… Dikine uzayan bir boşluk var içinizde, dikine büyüyen kentlerin camdan yükseltilerine eş. Tıkanmış bir trafiğin uğultulu uzayışı gibi artıkça artıyor işleriniz. Çıkışı tabela olmadan bulabilir misiniz?


Ara tara, aran taran, uykusuz kal, uyu, yetmedi, yetmez, yetirmez, yetinmez, yetişmez, geç kaldın, hızlan, hırslan, koştur, koşuştur, araçlara bin, araçlardan in, gözler saatlerde, dakikaları say, paraları say, borçlan, yiğitsin sen, kamçılan, borç ödemek için borçlan, bolca borca borçlan, kariyer, ömrünü yer, artıyor mu bakiyeler, telefonda müşteri hizmetleri, görüşmeler kayıt altında, paralar yastık altında, güvenli yatırım altında, güvenin, bize gelin, kampanya, kumpanya, mevduat, üstüne yat, birikim nitekim, tarife, nafile nafile, ısrar ısrar, akmasa da damlar, adınıza tanımlanmış kredi var, al içeri al al, alışverişte çevrimiçi kal, bu eskidi yenisini al, bundan sıkıldım yenisi al, modası geçti yenisi al, yenisi çıkmış yenisi al, yeni ihtiyaçlar icat ettik yeni kredi al, daha fazla kazanmak için daha fazla harcayın, kazanmak için harcayın, puan kazanın, kazan kaynatın, tüketmek için yığınak yapın, gelecek için kesenek, kes kes kes, bütün diye bir şey yok, çok çok edinin, mal, mülk, statü, statüko, sosyal güvence primleri, bireysel emeklilik, toplumsal çalışanlık, poliçe, o da ne, hisse senedi, hissedeyim seni, fon, ponpon, bono, fino, tapu, kapu, anahtarlar, şakır şakır şakırdar, döviz kuru, kuru kuru, kuruntu, of yoruldum, tatil için erken rezerve yazın açılacak konserve, her şey dahil dinlence, yorulmak için dinlenmece, piknik için kırları sev, şırıltı için suları sev, gölge için ağaçları sev, araçları sev, doğayı araçsallaştır, pazartesilerden nefret et, nefret etmekten nefret et, yeni haftaya başla, başlamak için bitir, bitirmek için yine başla, yıllar ne çabuk geçiyor, yaşamak insanı filozof yapar, o da anca kendisine yarar, çoğaldıkça eksilenler var, eksildikçe çoğalanlar var, çoğalmak mı dediniz, artık zamanıdır, ebeveyn ol... Oldun. Ve artık miladındasın hayatının. Öncesi… Sonrası…


Her ana baba, yaşadıkları tüm güzellikleri çocuklarının da yaşamasını istiyor. Hedef büyütüp çocuklarının daha da güzelini yaşamasını…Kendi hayatlarında ulaşamadıkları ya da yarım kalan ne varsa çocuklarının ulaşmasını ve tamamlamasını diliyor. Kendi yaşadıkları zorlukları, sıkıntıları, acıları, çöküntüleri, hayal kırıklıklarını yaşamamasını… İçlerinde ukde kalmış ne varsa çocuklarının gerçekleştirmesini… Gömülen hayallerin üzerindeki ölü toprağını atmalarını… Kendi hayatlarının düştüğü noktadan daha öteye hedeflenen bir hayali hayat… Hep daha üstün, daha güzel, daha mutlu, daha iyi, daha, daha, daha… Hepsi için daha çok fedakârlık…


Oysa kendileri için de düşlenen bir hayat vardı zaten. Onların da ana babaları hedef büyütmüşlerdi zamanında; yayı daha çok germiş, okun ucunu daha yukarıya kaldırmışlardı. Düştükleri noktayı yeterli bulmamış olacaklar ki onlar da kendi çocukları için daha öteyi hedefliyorlar. Kendi ana babalarının hayalleri gerçekleşmemişken kendi çocukları için daha büyük hayaller kuruyorlar. Daha öteye işaretlenen istekler, dilekler, beklentiler…


Binlerce yıllık insan yaşamında her kuşağın bir sonraki için kurduğu hayaller gerçekleşseydi dünya / insanlık hangi noktada olurdu? Yuvarlandıkça büyüyen kar kütlesi gibi her kuşakta daha da büyüyen hayallere ulaşılsaydı nasıl bir gelecekte yaşıyor olurduk? Bunu bugün hayal bile edemeyiz.


Hayal çok, gerçek bir: Her çocuk kendi yolunu çiziyor, çizecek. Büyük olasılıkla düşlenenlerden çok başka. Onlar da bir gün ebeveyn olduklarında bu ironik döngüdeki rollerini oynayacaklar kuşkusuz. Daha, daha, daha çok...


Aynı öykülerden kaçtı çocukluğum. Hep aynı öyküleri anlatan ağızlardan kaçtı. Sürekli büyüyüp gelişen, genleşen ve şişen “aynı”dan sıkıldı, “başka”yı seçti. Olgunların, olmuşların, etmişlerin dünyasından kaçıp gitti çocukluğum.


Kaybolmak sizin kuruntunuz ve ölümcül korkunuz. Çocukluğumunsa masal ülkesi…

Aramayın boşuna.