Bölüm 1 - Karınca


Ne kadar kötü bir sabah diye düşündü karınca. İçinde kötü bir his vardı. ‘’Bugün berbat geçecek’’ diye söylendi. Yataktan kalkıp yüzünü yıkamak bile ona inanılmaz zor geliyordu. Şu sıralar hiçbir şey yapmak istemiyordu. Koloniyi terk ettiğinden beri kimse onunla konuşmadı. Yaptığı hareket tüm doğa canlıları tarafından ayıp karşılanıyordu. Halbuki bu kuralları kim koyuyordu ki. ‘’Bir karınca tek yaşayamaz mı?’’, diye soruyordu herkese. Bu soruları bile, koloniden ayrılmadan önce, onun diğerleri tarafından hor görülmesine sebep oluyordu.


Kolonide soru sormak pek hoş karşılanmazdı. Soru soran bir karınca kovan için tehlike oluşturabilirdi. Bu yüzden Kraliçe çok uzun yıllar önce soru sormayı gayri resmi olarak yasakladı. Gayri resmi diyorum çünkü Kraliçe sözde özgür düşünceyi savunan ve kovanda her şeyin yolunda olduğunun, olmasa bile, düşünülmesini seven biriydi. Ne kadar cani bir yöntem değil mi? Soru sorulmanın yasak olduğu ama aslında bu yasağı koyduğunu inkar eden bir yapı. Daha kötüsü olamaz. Aslında aynı yöntemi pek çok canlı grubu kullanıyordu. İşe yaradığı da söylenebilir çünkü çoğunluk karnı doyup ertesi günü gördüğü müddetçe hiçbir şeyi sorgulamayı sevmiyordu. Bizim karınca gibi soru soranlar da dışlanıyordu işte.


-         En azından kendime ait bir evim var, dedi karınca. Onların kıçı kıytırık sarayında zindan bozması odalarına kalmadım. En azından burada kendi kendime de soru sorabiliyorum.

Yataktan kalkıp yüzünü yıkamak için lavaboya yöneldi. Aslında lavabo alışık olduğumuzun aksine insan dünyasındaki gibi değil, daha derme çatma ve karınca işiydi. Elini çiğ tanesine daldırıp yüzünü yıkadı. Bir karınca neden yüzünü yıkardı ki. Kolonide kimse yüzünü yıkamazdı. Bizimkisi biraz da insanlara özeniyordu. Temiz olmanın kimseye bir zararı olmaz diye düşünüyordu. Aynaya bakarken gerilip vücudunu rahatlattı.


-         Bugün yapacak işlerim var, diye söyledi aynada kendine. Gülümsedi.

Aslında yapacak hiçbir işi yoktu. Sadece bu aralar kolonidekilere yaşadığı hayatın ne kadar anlamlı ve güzel olduğunu kanıtlamak için bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Belki tek başına müthiş şeyler başarırsa diğer karıncalar da onun gibi kolonilerde yaşayıp ölmek yerine, kendileri için anlamlı bir hayat yaşayabilirlerdi. Bu yüzden her gün aklındaki şaheseri yapmak için malzemeler topluyordu. Ancak etraftan durmadan garip tepkiler alıyordu. Hatta komşusu ağustos böceği ile arasında bu konu hakkında şöyle bir olay yaşanmıştı;


Bir sabah çok erken saatlerde yine aynı işlerini farklı sırayla yaptıktan sonra, rutini sevmezdi, kapıya doğru yöneldi karınca. Kapıdan çıkar çıkmaz merdivenleri inerken akşamdan kalma, sarhoş bakışlara maruz kaldı. Bu ağustos böceğinin delici matiz bakışlarıydı. Kendisi alkolü, sigara ve uyuşturucuya meraklıydı.


-         Sen er sabah nere gidersin be. Gendine iç bakmaz *grrhhh* mısın? Büdün erkes seni gonuşur durur. Göd kadar karınca kocaman *grhhhh* şaeser yapacak. Arbiden yapabilir misin bre acaba. İnanır mısın gendine? *Grhhhh*, diye sordu ağustos böceği.


-         Neden olmasın abi, dedi karınca inerken merdivenlerden. Herkes kafasına göre kural koyuyor, konuşuyor ya. En azından ben kimseye karışmıyorum. Kendimi kandırmıyorum. Herkesin kafasında standart bir hayat var. Gerçekten kalpten inandıkları bir şey yok. İşte maaşım yatsın, haftanın bir günü de tatil tamam. Hayır maaş da maaş olsa bari. İki üç kuruş ekmek.


Ağustos böceği alkollü kafanın da verdiği etkiyle dediklerini pek anlamamıştı ama karıncaya içten içe katılıyordu. Ona özeniyordu. Ağustos böceği de zamanında fikirleri uyuşmuyor diye kendi sürüsünden ayrılmıştı. Ancak Karınca gibi durumun farkında değildi. Öylesine ayrıldığını sanıyordu. Daha sonra durumu anlamıştı ancak çok geçti. Annesinin de biraz zoruyla bir çiftçinin kızı ile evlenip çoluk çocuğa karışmıştı. Sonra bu hayat-hayal ikilemine yenik düşüp kendini alkole ve uyuşturucuya verdi. En sonunda da ailesi tarafından terk edilerek sokağa düştü. Biraz karıncanın dediklerini düşündü. Düşündü düşündü…


-         Siktir len ordan! *Grhhhh* Bok aparsın, dedi Karıncaya. Ve arkasını dönüp, büyük begonvil yapraklarının altına koyduğu yatağına uzandı. Ve beş saniye sonra horlaya horlaya uykuya daldı.

Karınca garipsemedi. Aslında içten içe onun gibi bazı şeyleri düşünen ama kabul edemeyen çok hayvan olduğunu biliyordu. Vardır böyle insanlar da ya. Meraktan sorarlar. Düşünürler ama ‘’ Yok ya olmaz öyle şey.’’ deyip susarlar. Elinden de bir şey gelmiyordu. O yüzden neyse deyip geçiyordu.

Karınca biraz bir şeyler atıştırıp çantasını hazırladı. İçindeki o kötü his biraz olsun gitmişti. Tekrar merdivenleri inerken içinde başka bir his belirmeye başlamıştı. ‘’Bugün güzel bir şeyler olacak.’’


Ağustos böceği aynı yerinde uyuyor. Uyurken de sayıklıyordu. Çocuklarını özlemişti sanırım. Onların adını sayıklıyordu. İsimleri duyunca Karıncanın biraz üzüldüğünü söyleyebilirim. Ancak bu onun her zamanki haliydi.

Biraz daha yürüyüp evin yanındaki yokuştan indikten sonra. Böcek pazarına geldi. Bugün oldukça kalabalıktı. Kalabalığı pek sevmediğinden uçar adımlarla geçiyordu pazarı. Ona rağmen yine de birilerinin ona selam vermesini, onun yüzünü hatırlamasını çok istiyordu. Ama her seferinde ona mı diye çalınan ıslıkların, seslenmelerin ona olmadığını anlayınca üzülüyordu. Kimse artık onun yüzünü, ismini hatırlamıyordu. ‘’Sisteme ayak uydurmazsan böyle unutulursun işte. En ufak kendin olmak istesen kabul görmezsin’’, demişti bir dilenci ona. Haklıymış. Dilendiği de para ekmek değildi. Sadece biraz sevgi dilencisiydi. ‘’Sevmek, Karınca. Sevmek en büyük zor bugünlerde. Adam gibi sevebilmek.’’ Bu sözü bu pazarda duymamıştı aynada kendisine söylemişti ama bazı şeyler alakasız yerlerde aklına gelirdi. Garip huyları vardı dediğim gibi. Mesela durduk yere süt tadı alırdı yıldızları görünce. Ya da kırık cam sesleri ona küçükken duyduğu şaşkınlık hissini hatırlatırdı.


Satmanın hayat memat meselesi olduğunu düşündüren bu pazarın içinden geçip sonuna gelmişti artık. Önünde koca bir dört yol ağzı vardı. Bugün nereden gitsem diye düşündü yol ayrımında. Nereye gittiğini bilmediği bir yol vardı. ‘’Oraya gideceğim’’ dedi. Oraya doğru yöneldi. İçindeki ses ona ‘’Bugün çok güzel şeyler olacak’’ demiyordu artık. Haykırıyordu.