Ben şimdi oturup bir şiir daha yazarım kaşlarından bahseden,

Kaşların elimde kalem olur dilimde söz.

Baban sana kendi adını verir, hamdetmez çıkarsın.

Abdülhamit'in bilekleri kesilir, bir devlet daha yıkılır Doğu'da.

Yüzüm kıbleye dönük, o devlet benim solumda.


İş değil, şimdi sana bir şiir daha yazarım ama biter mi şu dünyanın ihtilali?

Hitler'in bıyığı gözümüzün içine bakıyor.

İş değil, yazarım; imge mi kalmadı dünyada, kelime mi?

Ama olmaz işte, Ahmet derim Osmanlı hanedanından bin tane adamın kemikleri sızlar.

Diğer adını söylerim, bir Orta Asya hanı mürekkep tükürür yüzüme.

Sonra annem, annem pek sevmez seni.


Onur Ünlü yazdığı bir şiirde şöyle der:

"Ben aynadan dönüyorum, ayna benden dönmüyor. "

Şimdi bunun seninle ya da benimle belki bizimle ne ilgisi var?

Hatırlıyor musun? Karantina günleriydi saçlarını sıfıra vurmuştun,

Bir filim çeviriyorlardı yazın ortasında.

Kadın siyah beyaz sesiyle bağırıyordu "Je t'aime!"

Sırtına, göğsüne, omuzlarına ve banyo fayanslarına düşen saç tellerini düşünüyordum.

O an Hürrem geldi aklıma, sonbaharda turuncu yaprak döken her ağacın adı budur.

Çünkü ben görüp geçirmiş bir kadın gelip her şeyi anlatsın isterim.

"Yüreğimin içinin her yerinde eski kelimeler..."* ne demektir?

Velhasıl, velhasıl sen saçlarını kazımıştın,

Saçlarını kazımış ve aynı babana dönmüştün,

Kel Mahmut diye dalga geçilen babana.

Ha babam de babam bir şeyler karalamıştım bir kağıda.

Belediyedeki bıkkın sesli kadın bir anonsu söyleyip durmuştu.

Tekrar ediyorum, başın kelken aynı babana dönmüştün.

Aynanın içinden bin farklı adam bana dönmüştü

Ben aynadan dönmüştüm

Sen benden dönmüyordun.

İşte şimdi bir şiir dizesi daha alnının akıyla çıktı işin içinden.


*Yıldız Tilbe'ye ait bir sözdür.