Buraya yazmaya başladığımdan beri gün içinde hep yazı fikirleri geçiyor. Bir kelime, bir cümle beni bir köşeye sıkıştırıyor. Yaz diyor. Aklımdan başlıklar geçiyor. Çok amatörüm. Endişeliyim. Güzel yazılar yazamıyorum. Çiçeklerden, böceklerden insanların ne kadar iyi olduğundan, hayatın pamuk şeker kadar güzel oluşundan bahsedemiyorum. Zaten pamuk şeker de pek sevmem.


Sonra açıyorum siteyi. Yazı yazmak için boş sayfayı ardından. Bakıyorum. Başlık? Ne olsun? Dur, sonra kadar verirsin. Alt satıra geç. Oraya bakıyorum. Hep aynı şeyi yapıyorum. İnsan yazıyorum. İnsan ne garip. İnsan ne kadar farklı. İnsan ne kadar çeşitli. Devam edemiyorum cümlelere. Sadece insan yazıyorum. İnsan. İnsan. İnsan. Etrafıma bakıyorum. Kafamın içine. Uğuldayan cümlelere. Hareket eden bedenime. Atan kalbime. Kalkıp inan göğüs kafesime. Siliyorum insanı. O kadar da değil diyorum. O kadar da boğulma karamsarlığa. Güzel şeyler yaz. Tamam yazma çiçek böcek. Ama gökyüzüne bak. Sokaklara bak. Bütün insanlar kötü değil. Hala gülümsüyor birileri. Hala insanlar camlarının önüne çiçek koyuyor. O kadar da üzülme. Hala umut var bir yerlerde.


Tekrar bakıyorum sayfaya. Ne yazsam? Kim okuyacak? Nerede okuyacak? Düşünecek mi üstüne? Düşünmeye değer mi yazılarım? Merak eder mi kim bunu yazan? Kim? Nasıl? Ne yaşadı? Ne yaşıyor? Üzgün mü? Mutlu mu? Kim? Kim? Düşünme. Düşünme. Kendini düşünme. Okuru düşünme. Yaz. Sadece yaz. Yaz yoksa çekecek içine seni o karanlık. Yaz. Yaz. Yaz. Sen de onlara dönüşeceksin. Hayır. Hayır. Hayır. Dur. Dur. Kapat sayfayı. Kapat telefonu. Geri karış insanların içine. Tamam. Tamam güvendesin. Düşünme bunları. İyisin. İyi olacaksın. Sen sensin. Hala sensin. Hala sensin. Ağlama. Seni seviyorum. Kimse sevmese bile ben seni seviyorum. Herkes sevse bile seviyorum. Gün sonunda tek kalsan bile kendine sarıl. Sar kollarını. O hep seninle. O hep sen. Ben hep seninleyim. Sen bensin. Herkes gider. Herkes. O seninle. Onu sev. Seni seviyorum. Kendini sev. Hepsi geçecek. Hepsi geçecek. Hepsi geçecek.