Film beni çok etkilemişti, o da böyle olacağını biliyordu... Benim için kaygılanıyordu biliyorum. Seni anlıyorum diyordu filmle, şiirle, müzikle ve nice çok şeyle... Hep böyle olmaz mı?

Bir şeyler bulmaya çalışırız bir başkasından. Kendimize varmak daha zordur, bir başkasına varmaktan. Mahir, bunu alelade bir şey gibi yapıyordu. Başkasına varmayı biliyordu. Karmaşası yoktu. Çoğu şeyi böyle yapıyordu, belki de böyle davranmak onun için su içmek gibi bir şeydi. Filmde kadının ellerini duvara sürttüğü bir sahne var. Ne çok acıklı bir sahne... Daha sonra evi boşalttığı, daha sonra başka bir eve geçişi ve oraya sadece avizeyi götürmesi. Avize de ne güzel, mavi ışıklarını her yere savuruyor kadının dudaklarına, pembe dudakları maviyle buluşunca mora çalıyor, daha sonra gözlerine düşen ve yanaklarına ve çok daha sonra beyaz tenine damlayan mavilikler... Ve bu noktada insanın nesnelerle kurduğu ilişkiyi anlamlandırdım. Çok sevdiğiniz birilerini kaybedince özellikle onla birlikte anlam yüklemesi yaptığınız nesnelere karşı bir sahipleniş hissediyorsunuz. Öyle ya, ben de çokça nesnelere anlam yükleyen biriyim... Öylece geçip gitmiyoruz dünyadan. Ellerimizin değdiği kapılar, vücudumuzun bıraktığı kokular var kıyafetlere, yahut başka şeyler. İşte o şeylere anlam yüklemesi yapıyoruz. Bu öyle duygusal bir bağ geliştirmek ki, sıradan bir nesnede bir başka insanın yansımasını seviyorsunuz. Belki de o yalnızlığı doldurduğu için seviyorsunuz...

Bu kadın, filmdeki kadın yani, çok güçlü bir kadın. Bu film bana çok derin duygular hissettirdi, sanırım benzerlik olan konuların var olmasından...

Kahvenin köpüklerine bakarken bunları düşündüm işte, daha sonra, "Sonay, şu evrakları imzalatabilir misin?"

"Kahvemi içeyim, aklımda."

"Tamam, uykusuz görünüyorsun."

"Evet, dün pek uykumu alamadım sanırım."

"Ben gideyim proje için konuşacağım."

"Tamam, dikkat et."


İşlerimi hallettim, benlik bir şey kalmadı burada. Evraklar imzalatıldı, diğer günlük işleri de hallettim. Şimdi de çıkmak için hazırlanıyorum. Offf, ne bitmez bir gündü sahiden. Mahir ile bugün görüşemeyeceğim sanırım. Yolda ararım.

Bir ses, "Sonay, buradayım gel." diye sesleniyor.

Ah deli bu adam ya.

Arabaya bindim.

"Merhaba, nasılsın?"

"İyiyim, ya sen?"

"Ben biraz yorgunum, bugünü erteleyelim mi hatta diyecektim."

"Tabii, nasıl istersen. Seni eve bırakayım o zaman."

"Kusura bakma gerçekten."

"Hayır, problem değil... Sen nasıl rahat hissedeceksen. Filmi izledin mi dün?"

"Teşekkürler. Evet çok etkilendim doğrusu, iyi bir öneriydi."

"Ne demek efendim görevimiz." deyip gülmeye başladı.

"Niçin gülüyorsun yahu."

"Bilmem, sebepsizce. Belki de etkilenmen hoşuma gitmiştir sadece. Ne de olsa zor beğenen birisin."

"Tabii, sen çok kolay beğenen birisin."

"Tabii öyleyim." deyip tekrar gülmeye başladı. Ve,

"Bir dahakine mesela hüznü daha hafif bir film öneririm. Beraber izleriz ya da."

"Aslında olabilir. Hatta Edip'i, Serap ve Deniz'i de çağırıp izleyebiliriz."

"Tabii ya nasıl düşünemedim."

"Yukarı gelsene, kahve içeriz."

"Yorgunsun dinlen sonra içeriz."

"Bir kahve iç gidersin."

"Tamam."


Yukarı çıktık, ben nefes nefese kaldım tabii, o da benimle yaşlandın diye dalga geçip durdu.

"Bir şeyler yedin mi?"

"Eve geçince yerim."

"Beraber yiyebiliriz."

"Tamam, ne söyleyeyim?"

"Pizza söyle, ben de şarap açarım bize."

"Söyledim, vay vay vay, bu ne misafirperverlik Sonay Hanım. Gözlerim yaşarıyor."

"Beni hoş gör ya, hiç halim yok..."

"Tamam, tamam. Yazdın mı bir şeyler?"

"Evet, şunu yazdım."


YİTEN

Dün tuzlu bir su aktı yaralarıma

Ben

Yalnız

Ve karanlıkta

Öptüm yiten bir çocuğu

Yarım aklımla.



Kapı zili çaldı, Mahir kapıyı açtı ve pizzayı aldı.

"Hadi, şarabı getir."

"Tamam, geldim."

"Çok derinden ve acıya bulanmış bir şeyi anlatıyor. Çoğu insanın yaşadığı bir hassasiyeti anlatmış gibisin. Normalde bu kadar kısa yazmazsın aslında, onun için biraz tuhafıma gitti. Az kelimeyle çok yerlere dokunmuşsun."

"Ve şunu biliyorum azlık ve çokluktan bağımsız şiirin ne hissettirdiği önemli. Çok betimleme ya da çok süs istemeyen birçok şiir var. Ben şiirde ilk ne hisettirdiğine yönelirim sonra diğer kısımlarıyla ilgileniyorum. Bazen düşünüyorum da... Az veya çoğu katmadan yani. Öylece yazıp gittiğim kelimeler değecek mi birilerinin yüreğine? Bu dergide olmak beni korkutuyor. Bunu yapabilir miyim? Emin değilim. Dönüp kendime baktığımda bunca şeylere tanık ellerim nasıl da utanç duymadan yazabiliyor. Yazmak eziyet değil mi bana? Yazmak yaşamak gibi zor bazen. Ben acıtanı bile yazıyorum, bazen mutlulukları. Hatta bazen başka biri olduğumu düşünüp bunu yazıyorum. Bu doğru mu, yitip gidene ihanet değil mi?"

"Sonay, ya her şeyi sussaydın? İçindeki karadelik her şeyi yutsaydı? Ne olurdu biliyor musun, bir yanardağ gibi eninde sonunda patlardın. Yazmak senin için niçin utanç olsun Sonay. Bir şeyleri anlatmak niçin utancın olsun?

Bu dünyada utanılacak o kadar kötü şey var ki, senin yazdığın her kelime eminim birçoğunun yüreğine değiyordur. Onun için bu dergide senin şiirlerini görmek istiyorum. İçindeki bu tutkuyu hiç kaybetme. Ve suçlu hissetme gidenler için... Elbet başka biri olacaksın ama zor, ama kolay. Başka biri olman gidenleri yok sayman demek değildir. Yaşamalısın Sonay, sadece bu."

"Teşekkür ederim. Daha öncesi, sonrası ve şu an için, daima yanımda olduğun için. İçimdeki sayısız çiçeğe açmayı öğrettiğin için. Yaşamam için verdiğin tüm emekler için teşekkür ederim Mahir."

"Ben değil, sen yaşamak için emek verdin. Hadi bir şarap daha doldur bakayım."

"Tabii, aman sarhoş olma da."

"Niye arkadaşlıktan ret mi edersin?"

"Saçmalama ya."

Bir şişe şarabı böylece bitirdik... Ama Mahir ısrarla ikinciyi içmek istedi.

"Hadi bir şişe daha aç, korkma taksi çağırıp eve giderim."

"Peki, tamam."

Gidip şarabı aldım, geri döndüğümde bir baktım uyuyakalmış. Bir iki dürttüm ama yok, kıpırdamadı. Neyse uyusun, üzerine bir örtü attım. Ben de yatağıma geçtim, yarın erken kalkacağım. Her yeri olduğu gibi bıraktım.

Hemen yatağa attım kendimi, haftaya cuma

çıkarttığımız işleri değerlendirip basıma göndereceğiz. Bunun için heyecanlıyım...


Üzerimi hızlı hızlı giydim ve saçımı toplayıp masanın üzerine kağıdı yapıştırdım.

Not: Günaydın tembel. Biz robotlar erkenden işe gidiyoruz. Sen güzel uykuna devam et... :)