Mahir'i evde bırakıp işe geçmiş, cumaya kadar aynı rutinde devam etmiştim. Hafta içinde bir kez Edip ile görüşmek istedim fakat müsait olmadığını söyledi. İnsanın kendine çekildiği zamanlar vardır. Böylesi zamanlara saygı duymayı öğrendim yani bu durumun Edip ile ilişkimizi zedeleyecek bir şey olmasına müsaade etmedim. Belki ben de dönem dönem öyle biri olduğumdan. Günler yorgun geçerken nihayet cuma gününe gelmiştik. Cuma sevinci diye bir şey kesinlikle var buna inanıyorum. O çelik zırhlarımdan sıyrılıp gerçek bir insan gibi yumuşayıp kalmayı seviyorum. Okulda da böyleydi cumaları hep severdim. Okulu, öğretmenleri, arkadaşlarımı çok seviyordum fakat kuralcılığı, disiplini, aynılaştırılmayı içimde hazmedemiyordum. Cumalar bunun için nefes alma zamanının başıdır benim için. Tam bu sırada Mahir mesaj atmıştı "Bugün bende toplanıyoruz." diye. Ben de Serap'ı aradım.


"Mahir'e birlikte geçelim, neredesin?"

"Ben de hazırlanıyorum çıkmak için. Öncesinde buluşalım mı ne dersin?"

"Ben de öyle düşündüm."

Onun okuluna yakın bir restorana geçmiştim. O da benden on dakika sonra çıkabildi. "Kusura bakma, canım. Son esnada bir öğrencimle ilgilenmek durumunda kaldım. Sen söyledin mi bir şeyler?"

"Yok seni bekledim. Şimdi söyleriz ben de çok açım zaten."

Serap garsonu çağırmıştı bir şeyler söyledik. "Nasılsın, neler yaptın nasıl geçti bugün?"

"İyiyim canım sen nasılsın? Bir güzellik gelmiş yüzüne. Ayrılık üzer diye bilirdim ama sana yaramış hayret!"


Sahiden öyleydi... Serap büyük bir hızla iyileşiyordu. Bunda Edip'in payı var mıydı?

Yoksa Edip sadece Serap'ın içten içe düşünüp durduğu bir düşünceyi alevlendirmeye mi yardımcı olmuştu? Serap için tek sorun Serkan'la aynı okulda olmuş olmasıydı. Ama bunun bile üstesinden geliyor hatta basit bir olaymış gibi davranıyor, durumu normalleştiriyordu. Edip ile olsa da, olmasa da Serkan'la yollarını ayırdığı için mutluydu.


"Sonay çok teşekkür ederim. Ama güzelliğimin de, çirkinliğimin de Serkan'la hiçbir ilgisi olamaz. Daha doğrusu başka bir insanla ilgisi olamaz, hepsi onların bana yansımasıyla içimde coşkuyla dolaşan duygularımla yani benimle ilgili. Serkan iyi biriydi. Bu ilişkinin bitmesi Serkan'ı suçlayacağım bir şey olamaz. O hep böyle biriydi ve ben bunu biliyordum önceleri, sabırla ve sevgimin de üstesinden gelebileceği şeyler olduğuna inandım. Ama zaman ilerleyince ve ilişkimiz de ciddileşince bunları daha çok sorgular olmuştum. En sonunda olanlar oldu, o hayatında hep mutlu olsun isterim. Boş ver bu konuları resimlerime bak, nasıl sence?"

"Serap, her şeyin gönlünce olmasını isterim ama bence her şey bizimle ilgili değil. Hayatımıza giren ve çıkan insanlar bizi direkten etkiliyor. Kimi bizi çirkinleştiriyor, kimi güzelleştiriyor, kimi enerjimizi emerken, kimi bize kendi enerjisinden veriyor. Edip mesela sana iyi bir enerji vermiyor mu?"

"Yapma Sonay, Edip'e nereden geldik şimdi?"

"Geldik işte, bir şey sordum cevap vermeyecek misin?"

" Evet, iyi bir enerji veriyor. Hatta onu daha evvelden tanımak isterdim."

"Bir kaybınız yok şu andan sonrası sizin olabilir."

"Biz iki kez görüştük, Edip bildiğin gibi işte... Ondan bir şeyler duymak için onu oymak gerekiyor gibi hissettirdi bana. Belki de benden kaynaklı böyle davranıyor ama ben böyle davranmasını istemiyorum ki. İkinci görüşmemizde her şey çok güzeldi, tam ayrılacakken dudağından öptüm. O da beni öptü. Sokak kapkaranlıktı, dudaklarımdan göğsüme yuvarlanan bir ateş topu vardı sanki. Daha önce hiç hissetmediğim gibi hissetmiştim. Ellerim ensesinde kanat çırpan bir kuş gibiydi. Ayaklarımı bile hissetmemiştim yürürken. Bir öpücükle sarhoş olmuştum, birdenbire oldu. Daha sonra eve geldim, mutluluktan çığlık atabilirdim. Salakça bir gülümseme yerleşti yüzüme."

" Eee güzel değil mi, tüm bunları niye ağlayarak anlatıyorsun?"

" Elbette güzeldi... Ben her şeyi mahvetmeseydim."

" Ne oldu ki?"

"Öyle yarın için hazırlık falan yapıyordum. Sonra, papatya çayı yapıp bahçedeki çardağa oturdum. Annem geldi, yanıma oturdu "Hayrola, çok mutlusun nişanı attın diye galiba. O çocuğa yazık değil mi? Sana yazık değil mi? Geleceğinizi niye böyle yok ediyorsun! Bak elalem hep sorup duruyor bu kız niye böyle yaptı diye, ne diyeyim şimdi ben? Kızım sen kendine hiç acımıyor musun? Bak ne güzel evlenip bir yuva kuracaksın." demeye başladı. Tabİi o böyle konuşunca sinirim alt üst oldu. O sırada da Edip mesaj attı. "Serap içimde çok mutlu bir şaşkınlık var, seni çok seviyorum." yazmış. Ben de tüm bu olanlara öfkemden "Lütfen her şeyi unutalım, anlık bir şeydi." yazdım. Daha sonra hiçbir şey yazmadı. Bir kez aradım fakat açmadı."

"Umarım tekrar konuşma fırsatı yakalarsın, şayet sana bu kadar güzel duyguları hissettiren birine bu şekilde davranman hoş olmamış."

"Evet farkındayım."

"En kısa zamanda konuşmalısın."

"Öyle yapacağım."


Bu konuşmayla anlıyordum ki Edip bunun için kabuğuna çekilmiş, görüşmek istememişti benimle. Ben ikisiyle de ortak arkadaştım ve benim bu durumdan etkilenmemi istememişti belki de. Belki de kendini anlatacak, bu durumu anlatacak hali yoktu sadece.


"Şimdi resimlere bakayım, çok güzel..."

"Gerçekten mi?"

"Evet bayıldım, özellikle şu kadının olduğu porte çok hoş. Kadının gözlerinden hüzün akıyor. Omzundaki yaralı kuş umutsuzluğu anlatıyor gibi..."

"Sen neler yazdın?"

"Bunları..."

"Hımm... Şu -Yiten- adlı kısa şiir çok duyguluymuş. diğerleri de hoş."

"Teşekkür ederim, kalkalım mı?"

"Olur" dedi. Hesabı ödedik, yola çıktık.


Mahir'e geçtiğimizde, Edip ve Deniz de oradaydı.

Birbirimizin halini hatırını sorduktan sonra Mahir, "Evet aç mısınız kızlar?" dedi.

Serap "Yok biz bir şeyler yedik." dedi.

"Ne içelim?"

Edip, "Çay içeriz" dedi. Biz de onayladık.

Mahir çay koymaya gitti mutfağa ben de yardım etmek için yanına gittim.

"Su kaynasın da, kusura bakma sızmışım öyle. Rahatsız etmedim inşallah."

"Yok sadece şaşırdım, normalde yaptığın şeyler değil."

"Evet, değildi."

"Değildi derken? Evde çayın yanına bir şey var mı?"

"Boş ver, ben gidip bir şeyler alayım bakkaldan."

"Ben de geleyim mi?"

"Yok su kaynayınca demlersin olur mu?"

"Olur, tamam."

"Bir şey istiyor musun?"

"Bana çokomel alır mısın?" diyince gülmeye başladı.

"Ne oldu, ne gülüyorsun?"

"Çocuksun sen."

"Sensin çocuk." deyip güldüm bende.

Ben çayı demlerken o da bir şeyler alıp gelmişti. Ben çayları doldurdum, o da sofrayı hazırladı. Bu sırada Serap ile Edip balkonda konuşuyorlardı.

Deniz hemen bana bakıp "Hayırdır" deyip gülmeye başladı.

"Ne bileyim" dedim güldüm.

Mahir, "Serap, Edip hadi gelin." dedi.


Sonra herkes toplandı. On öyküden altısını seçtik ve onlara uygun görsellere baktık, bir tanesine Serap'ın bir resmini uygun gördük. On şiir seçtik ve uygun görseller ekledik birkaçına. Serap'ın da toplamda on bir çizimini seçip, Deniz'in Fikret Kızılok'u konu alan denemesini seçtik...

Böylece dergimizde yer alacak eserleri seçmiştik.