benim senin koynundaki yalnızlık

ayaklarıma gergin adımlar besteliyor güzergahın

düşmek ve düşünmek arasında bir yerlerde el sıkıştım tanrıyla

bundan sonra herkes bir yana

tanrı bir yana


bu iskelenin adını daktilo koyuyorum

ve bu savaşın beni kaybettiğine bütün zalimlerini inandır

toparlandım, oturup karides yiyorum

haritalar yırtıyorum fonda akordeon sesleriyle

fenalaşıyor yaladığım bir zarf

bir cellat öpüyor katili dudaklarından

ve elindeki baltayla gülümsetiyor kafa tasını

bütün belleğim emrine amadedir

bir türlü duyamıyorum kendi imdadımı


bir çığ gibi büyüyor bulanık bir çığlık

gözyaşlarımın ölüsünden yüzükler yaptım sana

böylece itiraf ediyorum içimdeki kalbi durmuş şeytanı

hançersiz geçmiyor hiçbir akşam yemeğim inan

yaramı tuza banıp yemektir hakkım olan

beni yanınıza çekmek için lanetlemiş elleriniz

afetmedim diyorum balkonsuz bir ev gibi köşeme çekilip

ve affedemiyorum asla


topladım bavulumu yaktım

aceleye getirdim hüngür hüngür ağlamayı

bir cinayet işler gibi tek celsede baktım dışarı

sığmadı sesime sular

söndüremedim kandilini yüzüne aralanan gözlerimin

oturdum öylece kaldım

öylece takdir ettim beni ezen her şeyi

bütün sahipler haklı

bütün kuşlar kendi kendine uyanıyor her sabah

aynı senin gibi

kurtuldum sanıyor sigarasını söndürünce bir baba

bir evlat gibi düşüyor kaçırdığı vakitlerin sancısı

çünkü küllerinden doğmak demek yeniden kandırılmış olmayı istemektir aslında

dua ettim diyorum bunu izah edemiyorum sabrıma

kayboluyor ağzım yüzüm sana bakınca

kayboluyor yetişme heyecanım ambulanslara

kaybolan binlerce halden ibarettir senin bakışın

her şeyin başı ölmektir sevgilim

her şeyin başı sanki bir günah değil miydi

değil miydi yoksa


ve bitmiyor sırtımdaki ağrının çaresizliği


affetmeyin beni

nasıl ölürsem öleyim

affetmeyin beni artık yeter

bırakın

bırakında gideyim


senin sesinden bir sessizlikle çalıyor siren

boynumu terletiyor gözyaşı

kalbimi sürüyorum fotoğraflarına

ben bazı sahnelerin dünyaya yasaklı kahramanı

en son seninle zorluyordum cennetin kapısını

karanlığı öpüyordum kurşun gibi dudaklarımla

iz bırakıyordum haramına ayrı helaline başka

kuyular tazeliyordum Yusuflara

Yusuflar doğruyorum kuyulara




Aykut Akgül