Kendi kıyametime adım adım...
Ellerimle kendime tuzak kurmak gibi.
Ben seni göre göre uçuruma yürüyecek kadar çok mu seviyorum sahiden?
Biz o uzun gecede evimizi hayallerimizi ateşe vermedik mi?
Sen susarak o yangına rüzgâr olmadın mı?
Hayal mi gördüm, rüya mıydı?
Gerçekti biliyorum, içim cayır cayır yandı çünkü. Ve gözyaşlarım yetmedi söndürmeye. Ne acı ki bu yangından hiçbir şeyimizi sağ kurtaramadık.
Güle oynaya yiyeceğimiz yemekleri, izlerken göğsünde uyuyakalacağım filmleri, küçük kızımızı neşeyle uyandıracağım sesimi, ilk anne deyişini duyduğumda kalbimde havalanacak kuşları, uyanacağımız aydınlık sabahları, birlikte tembellik yapacağımız pazarları, akşamları kahve eşliğinde süreceğimiz balkon sefasını, yani yarınlarımızı... Sen bu gerçeği nasıl kaldıracaksın? Peki ben bununla nasıl başa çıkacağım?
İnsan yarınlarını kaybedince bugünün renkleri soluyormuş.
Yine de gözyaşlarım bitinceye kadar ağladım. Yetmedi söndürmeye, sen sustukça büyüdü yangın. Ben daha çok ağladım. Her şey gri bir yığına dönüştü gözlerimin önünde.
Sabahına kalbimin küllerini süpürdüm, bir kavanoza koydum, ağzını sıkıca kapayıp en görünür rafıma yerleştirdim. Bir an bile unutmayayım, hep hatırlayayım diye.
İnan bana artık çok da bir önemi yok bu olanların. Anlatınca kulağa çok kolay geliyor belki. Ama bana çok şeye mal oldu, ömrümden gülüşlerimi götürdü. Mürekkep gibi dağıldı kalbime bu hüzün.
Bir hüzne gönül vermek beni kapkaranlık bir kadın yaptı. Gündüzleri gölgesinde saklanan bir kadın.
Artık beni öldürsen kanım akmaz, gıkım çıkmaz ama olsun. Sen yine yapabilirsin. Daha önce de yapmadın mı zaten? Bu yüzden bir gözüm arkada yürümüyor muyum senden giderken?
Şimdi karşımda olsan yine beni anlamadan dinlemeden suçluyorsun derdin, biliyorum. Suçluyorum evet, keşke elimde suçlayacak bir şeyim olmasaydı, ne çok isterdim. Böyle yara bere içinde kalmasaydım, kalbime batan kıymık sen olmasaydın...
İçimdeki öfkeyle odalara sığmayıp balkonlara taştığım ne uykusuz geceler gördüm. Ağlamaktan hâlim kalmamışken bile yanında gözlerimin mutluluktan parladığı fotoğrafımıza yeniliyorum.
Bu, gönül rızasıyla pes etmek değil de nedir?
Bu olsa olsa dikenini göre göre çok sevdiğin çiçeğe sarılmak. Hep sarıldım, yine sarılırım. Dedim ya canım kalbim, ben akıllanmam. Bu hikâyenin eğer varsa bir sonu görmeliyim. Belki de payımıza bu kez mutlu bir sonsuzluk düşer.
e.
e. 🌺
2021-01-04T21:52:14+03:00@Esra van der Wiel Hayat bizleri çoğunlukla aynı yerlerden sınıyor demek ki...Bir nevi yara kardeşliği..
e. 🌺
2021-01-04T21:34:08+03:00@Fehmekar gülümsettiniz, çok teşekkür ederimm 😊
Fehmekar
2021-01-04T21:32:02+03:00Çok güzel yazmışsınız, anlatmışsınız. Emeğinize sağlık :)
e. 🌺
2021-01-04T21:27:42+03:00@Esrik çok teşekkür ediyorum, aslında kategori konusunda ben de kararsızlık yaşadım.Tavsiyeniz ve ilginize mutlu oldum, buna ihtiyacım vardı :) Sevgilerimle 🌺
Esrik
2021-01-04T21:24:37+03:00Emeğinize sağlık, yazınızın önceki bir içeriğinizle ilişiği olması sebebiyle deneme kategorisiyle devamlılık sağlamak istemişsiniz. Naçizane fikrim yazdıklarınız bir iç döküm niteliği taşıdığı için günlük şeklinde metinlere yönelebilirsiniz. Bununla birlikte günlük kategorisinin size daha özgür bir alan tanıyacağını ve daha özgün bir anlatıma kapı açacağını düşünüyorum. Sevgiyle.