Bu fotoğrafı görünce çocukluğum geldi aklıma...

Soğuk kış günlerinde annemin mutfağı mis gibi yemek kokularıyla dolarken; içeri sıcak, dışarı soğukken buğulanan mutfak camına yazdığım yazılar, çizdiğim resimler geldi aklıma...

Hangimiz resmetmedik ki içimizdeki çocuğu o bulunmaz tuvale. Bazen uzaktakilere seslendik, bazen yanı başımızda olup da duymayanlara. Bazılarımız için bir bisikletti o resmin teması, bazılarımız için bir bebek. En çok da kendi ismimizi yazdık bir gün unutacakmışız gibi. :)

Özgürdük o soğuk cama istediğimiz hayatı çizmekte, nasılsa buğu birazdan kaybolacak, çizgiler yok olacaktı...

Öyle de olurdu zaten. Yemek pişer, mutfak soğur, camdaki hayattan eser kalmazdı...

Koşup dalardım gerçek hayata, unuturdum orada oluşturduğum dünyayı. Ta ki mutfaktaki yeni bir sıcaklık yeniden ortaya çıkarıncaya kadar onları...

Önce şaşırır; sonra, bazen ne ara yapmışım bunları diye gülümserdim içten içe, bazen saçma bulup bir çırpıda yok ederdim o hayali dünyayı...

Hatıralar da böyle sanırım. İçeri yanıp dışarı üşürken kalbin buğulu camlarına yazılmış yazılar, çizilmiş resimler gibiler...

Bir süre sonra yok olurlar. Yalnızca bir sıcaklık farkı çıkarır ortaya onları yeniden.

İnsan gülümseyerek bakabilmeli camda beliren o silüete, kendi el ürünü olan o resme... Saçma da olsa bunu ben yapmışım, yalnızca bana ait bir dünya bu diyebilmeli.