Yaşamayı bırakmışım. Ruhumdan, kalbimden, içimdeki çocuktan habersiz sevmeyi bırakmışım. Nerede bıraktım peki yaşamayı ve sevmeyi? Belki de bu çöle düştüğümde oldu her şey. Halbuki ne umutlar, sevgiler, mutluluklar ile gelmiştim ben bu çöle. Güzel bir yüreğin kapısını çaldığımı zannettim. Nereden bilebilirdim içindeki çölü... Fark ettiğimde ise artık çok geçti. Ah sevgili, bak hala sevgili diyorum, alışkanlık işte, affet... İçindeki çöle söylesen de bıraksa artık beni... Sana diyorum, duymuyor musun? Ben içindeki çölde seraplar gören adam. Sahi, benden önce kaç kişi düştü bu çöle? İlk miyim, son muyum?


Ben Mecnun olmaya razıydım ama senin Leyla'dan haberin yoktu, üzgünüm. Sevgimi istiyorum, yaşamak istiyorum. En çok da gitmeden önce bu çölü cennet bahçesine çevirmek istiyorum. Ah, evet, bana yaptığın hırsızlığa karşılık bu iyilik... Yüzsüzlük de geç, fazla düşünme. 

İçimdeki karanlık gökyüzünü bitirmek istiyorum. Güneş doğsun ruhumun üzerine, yağmurlar yağsın içimdeki çocuğun üzerine, çiçekler açsın yüreğimde, çorak topraklar bıraksın beni. Tolstoy, Sabahattin Ali, Dostoyevski, Halil Cibran, Erdem Beyazıt... Toplanın kurdum masayı karanlık gökyüzünün altına. Oturun sandalyelere, hepinize yer var. Çağırmak istedikleriniz var ise çağırın gelsinler! Şiirler okuyacağız; yaşamı, sevgiyi anlatacağız. Acıları bırakacağız bugün, hüznü gömeceğiz, birbirimizi gözümüzden tanıyacağız. Masada oturan bedenler değil, ruhlar, konuşan ise yürek!


Kafanızı kaldırıp bakın kapkaranlık gökyüzüme. Beyler, ben yaşamak istiyorum; ben sevgiyi istiyorum. Ben masmavi gökyüzümü geri istiyorum. Konuşun, bağırın ama yalvarırım susmayın... Kurtarın beni bu zincirlerden... Şiirlerden bahsedin; yazdıklarınızdan, okuduklarınızdan, en çok da kendinizden bahsedin. Yaşamayı seçmeyi, sevmeyi söyleyin. Bir şansımın daha olduğunu söyleyin bana.

Aşk... Aşk beyler, aşk. Dünya, aşk olmasa yine böyle güzel olabilir miydi? Aşktı beni bu çöle düşüren, gökyüzümü çalan fakat beyler biliyorum, siz suçlamaz, yargılamasınız beni. Biliyorum, o yüzden çağırdım sizleri. Ne de güzel konuşuyorsunuz siz öyle. Bakın zaman geçti, her şey değişmiş gibi görünüyor ama yürek aynı, ruh aynı, seven insanın çektikleri... Gülmeyin öyle, sadece... Sadece, beyler çöller uzaklarda değil, yüreklerde artık ya da koca koca dağlar, uzun yollar araya örülmüş duvarda ya da yüzünüze kapanan bir kapıda. Mesafeler ortadan kalktı lakin yürek yüreği bulamaz oldu. Yeri geldi kabul etmedi, ruh ruhu görünce köşe bucak kaçar oldu. Ne bileyim, ne oldu böyle beyler? Kime ne oldu bilmem ama sizin sayenizde yüreğimde koca bir sevgi yeşerdi, yaşamak dedim. Her şeye rağmen yaşamak. Hayatı iliklerine kadar yaşamak. 


Yaşarken kaptırmış gidiyordum kendimi, günümü gün ediyordum. Biraz çay, biraz şiir, yeri gelince içilen birkaç sigara. Yalnızlığım ile mutluydum. Birden oldu ne oldu ise. Aşk kapımı çaldığında hiç sormadı ki hazır mısın diye ya da tanıtmadı kendini. Yeni doğmuş çocuk gibiydim o beni bulduğunda. Yalnız büyük kazık yedim beyler aşktan ben, sevdadan kör kütük oldum fakat onun içinde tık yoktu. Sonra ne mi oldu, kapıldım gittim bir çöle. Yine de beyler, bırakamadım o çölü, gitmek istiyorum fakat iyileştirmek de istiyorum. Sevgi bunu gerektirir değil mi ya da yaşamak? Ben istiyorum ki o da sevsin, beni sevmek zorunda değil, ben istiyorum ki o da hayatın yakasına yapışıp istediklerini alsın. Gülsün, eğlensin, yüksek sesle söylesin şarkıları...



Bakın beyler! Dağılıyor kara bulutlar... Bakın bakın, masmavi gökyüzüm çıktı. Beyler! Beyler yağmur yağıyor. Beyler hadi durmayın, söyleyelim umut şarkımızı. Yeşersin sevgi çiçekleri, uçsun özgürlük kuşları, kursun salıncağını içimdeki çocuk, yüreğim bayram yeri ilan etsin kalbimi, ruhum en güzel çiçeklerden taçlar yapsın kendine. Beyler, yaşamak beyler, yaşamak... Büyük iştir yaşamak, küçük yüreklerde yeşeren büyük bir iş... Yaşamak biri ile ya da tek başına yaşamak... Evde televizyonun karşısında ya da dışarıda yağmurun altında yaşamak... İliklerine kadar mutluluğu hissederek yaşamak ya da içini ağlatan o hüznü yaşamak... Sağ olun beyler, yaşamı verdiniz bana, kendimi verdiniz, herkesten habersiz bu faniye ikinci bir şans verdiniz. Artık daha güçlü olacağım... 



Evet gitme vaktim geldi bahçeden. Geldiğimde çöldü burası, ben de seraplar kapılmış bir deli... Şimdi ise en güzel çiçekler ile bezenmiş bir cennet. Ben ise iyi bir bahçıvan. Teşekkür etme, gitme de deme. Kalmak için yapmadım, beni sevmen için hiç yapmadım. İçimde masmavi bir gökyüzü hüküm sürerken başkasının içinin cehennem olmasını kaldırmadım. İyi bak bahçene. Daima mutlu et kendini. Lakin ne zaman görürsen bir çöl, sahip çık ona. Muhtemelen zorlar seni, canını yakar ama sen yine de vazgeçme, ona da masmavi bir gökyüzü ve mutlu bir bahçe bırak. 



Gidiyorum... Mutluyum, umutluyum... Hayatı iliklerine kadar yaşamaya gidiyorum. Rüzgarda savrulmaya, yağmurda ıslanmaya, bir bahar sabahı çiçek açmaya gidiyorum. En çok da her şeye rağmen sevmeye gidiyorum...