Yüzyıllardır elinizde tutuğunuz kalemin -yani benim- tarihini düşündünüz mü hiç? Nasıl icat edildiğim düştü mü aklınıza? Kimin aklına gelmişti ki beni yaratmak ya da hangi amaçla yarattılar beni? 

İnsanlık beni icat etmeden önce hiç suçum yoktu oysa benim. Şimdi diyeceksiniz ki kalemin suçu mu olurmuş hiç. Olur ya tabii. Bir anlatsam hikâyemi hakim kırardı kesin kalemimi.  

Ta beş bin yıl öncesine dayanıyor hikâyem. Nereden de düştüm insanların aklına. Şekilden şekile soktular beni. Acılardan acı beğendirdiler. Kimini falakaya yatırdım, kiminin boynunu giyotine gerdim, kiminin toplumdan dışlanmasına sebep oldum, kiminin derisinin yüzülmesine… 

Bilir misiniz kimileri insan öldürdü benimle? Başkalarının ellerinde kana bulandı hatıralarım. Kırmızı renk olarak yakışırdı görünüşüme fakat hatıralarım hak etmedi bunu. Ne zaman anılarımı yoklasam o kırmızı kan lekeleri ilişir gözüme. Hatırlamak istemediğim olayları hatırlarım. Gözlerim de yok ki benim, yaşlarım aksın. Gel zaman git zaman bu yaşananlardan dolayı karardı içim. İnsanoğlu da hiç yadırgamadı içimdeki karalığı. 

Sahi siz hiç bir cinayetin tek tanığı oldunuz mu? Bilip anlatamamak, haykırmak isteyip haykıramamak ne kadar da kötü. Bu duygunun nasıl bir şey olduğunu bildiğinizi tahmin ediyorum.

Ah! Ne aşk mektupları yazıldı ne ihanetler sayfalara döküldü benimle. Olmayan sevgilerini somutlaştırdı insanlar. Seviyormuş gibi yaptılar. Özlüyormuş gibi yaptılar. Ne kadar içim acırdı elimde olmadan bu oyunlara alet olduğumu hissettiğimde. Sevindiğim, mutlu olduğum günler de oldu elbette. Ne de güzel haberler ilettim insanlara. Keşke benimle yazılan o yazıları okuduklarında yüzlerinin aldığı şekli görebilseydim. Sahi görmek nasıl bir duygu? Bunu hiç tadamayacağımı bilmek üzüyor beni. Öyle bakmayın bana o kadar da eksik değilim. Sizin hissediyormuş gibi yaptığınız duyguları ben her an hissediyorum. Ne kadar da numaracı insanlar çıktınız. Muş gibi yapmaktan artık siz de sıkılmadınız mı? Neyse ki sahtelik ilişmiş artık kişiliğinize, yadırgamıyor kimse. Bir de benimle bilmiş gibi yazanlar yok mu deliriyorum onların eline geçince. Kırıyorum da kırıyorum uçlarımı. Sonra tutup etrafa savuruyorlar beni. Olsun. Sahteliklerine şahit olmaktansa bir köşede kırılmayı yeğlerim.


Üzülmek nedir, bir kalemin olmayan kalbi nasıl dağlanır, sizden öğrendim. Dedim ya ne acı satırlara can verdim. Uçlarımı kırmam bile işe yaramadı bazen. Gencecik bir kızın parmakları arasında satır satır ölümü anlattım size. Anlamadınız.

Yaşamla o kadar meşguldünüz ki yanınızda ölenleri göremediniz ya da görmek istemediniz.

Ey insanoğlu! Yaratanın sana verdiği gözü neden âmâ ettin? O gencecik bedenin yaşadıklarını size anlatamam ama gösterebilirim.


“Yıl 2020.

Etraftaki gözlerden daha ne kadar kaçabileceğim bilmiyorum. Çıkmaz sokaklara çıkıyor yolum.

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi…

Bazen onlarca göz üstümde geziyormuş gibi. Düşünmeden edemiyorum. Bende bir gariplik mi var? Bir insan, bir insana neden böyle bakar ki? Neler dönüyor o gözlerin ardında? İki çift göz hangi düşüncelerle etrafta savrulup gidiyor. Rastgele mi duruyor birilerinin üstünde? Yoksa ulaşmak istediği bir hedef mi var? Siz bilmezsiniz. Bir çift göz binlerce pislik barındırır ardında. Ve gözler her zaman bağırır: “Kurulu düzene, hayatın normlarına uymazsan seni dışlarım.” diye. Yıllarca sineye çektiğim gözler artık kabuslarımda. Doğrusu hayatım artık kabuslarımda. Gerçek hayat mı yoksa kâbus mu, bilmiyorum.

Gözler...

Cehennemim. Her yerde gözler var. Bakmak istemediğim gözler. Onların beni görmediğine o kadar eminim ki. Sadece bakıyorlar bana. Kısacık kestiğim saçlarımı görüyorlar. Bazen koyulaştırdığım makyajımı, bazen soluk tenimi, bazen küpelerimi, bazen tokalarımı, kıyafetlerimi, yüzüklerimi….

Hep somut şeyler. İnsanoğlu, somut şeylerin bağımlısı. Kimsenin gözü takılmamıştır mimiklerime. Gözlerimden akan yaşlara, haykıran tenime, bağıran saçlarıma…

İnsanoğlu, görmek istediğini görüyor ya… Görülmez miyim? Gerçekten sorgulamaya başladığım yerdeyim. Hayır, hayır. Delirmedim. Siz delirmek nedir, bilir misiniz? Ben de bilmiyorum zaten. Sadece kıyısından köşesinden döndüğüm zamanları hatırlıyorum. Dönmüşümdür değil mi? Emin değilim. Gelgitlerle yaşayan bir beynim var. Ve her acıya dayanmaya çalışan bir bedenim. Siz beni o kadar çok es geçtiniz ki insanlığımdan bile şüpheliyim. Gülerken ağlarım, bazen ağlarken gülerim. Bazen gülmek için ağlar, bazen de ağlamak için gülerim. Ben kimsesizim. Kimsesizliğin tanımını yapabilecek biri değilim. Ama size şöyle ifade edebilirim. İçimde ölen beni gömmek için yıllarca toprak atacak birini bekledim.“