Bugün ki hikayemin başlığı hayatımda sevdiğim dostuma ait. Onunla bugün uzun uzun hayattan konuşurken, kurduğu bu cümle hem hayatıma, hem de bugün ki yazıma ilham oldu.

Konuşmanın içeriği ikimizin arasında mezara kadar saklı kalsın, bizde neden kalemlerin dolu, sayfaların boş olduğunu konuşalım. Hayat akıp giderken hele ki son zamanlarda etrafımda ki herkesten zamanın sanki normalden daha hızlı aktığına dair konuşmalarımızın merkezinde, kurduğumuz hayallerimiz, tutkularımız nerede diye sorarken buldum kendimi.

Yaşımdan, başımdan bağımsız sebepsizce 2024 yılının neredeyse ilk çeyreğini tamamlamış olarak, zamanın çok hızlı aktığı gerçeğinin altını çizmek isterim. Geçen sene bazen günler bile geçmek bilmez, 24 saat üzerime üzerime gelip, hatta günler geçsin diye fazladan uyurken, bu sene o kadar hızlı geçiyor ki kendime yetişemezken, sürekli arkaya baktığım zaman yapılacak işlerin eksik kaldığını görüyorum.

Geçen sene hayatımda baş etmem gereken pek çok sorun varken, kimileri yeni yılla birlikte bu seneye de taşınmış olmasına rağmen, çok ilginç bir şey oldu. Ben sorunlarımla sonunda nasıl baş edeceğimi çözdüm. Anahtar kelimem de sorun değil. Çünkü babamın dediği gibi hayat karmaşık değil, onu karmaşıklaştıran biz insanlarız. O yüzden bu sene, kafamda olayları büyütmek yerine hayatın akışına bırakmayı öğrendim. Ben akışa ne kadar güvenirsem, çok ciddi bir sorun değil onlarda zaten akışta kendiliğinden çözülüyordu. Daha önemli işlere odaklanmaya karar verdim.

Yeterince dışa dönük yaşamıştım, yeterince içe dönük yaşadım diyemem. Yaşayan en kompleks organizmalar olarak, bazen yerde gördüğümüz ot bile uyum sağlamak için genetik yapısını değiştiriveriyor şıp diye hayatın akışında, o yüzden bizlerde ölene kadar devinim içerisinde hayatta dönüşmeye devam ederiz.

Bazen bu iç dinamiklerin değişimlerinin farkında oluruz, bazense bir sabah uyanmışız ve her şey değişmiş gibi gelir. Aslında yoğun bir baskı döneminden geçtikten sonra, beynimiz bizim için en hayatta kalabileceğimiz şekilde bakış açımızı zorlar. Yani hayatta ilerlemek istemesek bile, hep yerinde kaldığımız düşünsek bile, görünmez ipler bizi hep ileri doğru çekip durur.

Bu devinim içerisinde kendi iç dünyama bir kaç soru sordum. Bunlardan tabiki en önemlisi ne yapmak istiyorsun kızım idi. Yeterince boşlukta süzülmüş, duvarları izlemiş, kendime istediğim temizlikte boş sayfalar yaratarak sıfırdan bir defter olmasa bile en azından istediğim kapağa ve içindekiler sayfasına sahip olmuştum. Şimdi ise sayfaları doldurma sırasındaydı.

İşte tam olarak hayallerimi gerçekleştirmek için önümde rengarenk dolu kalemler ama nereden başlayacağını bilemez halde deneme yanılma değil, tek seferde net olmak isteyen benliğim boş sayfalara bakıyordu. Bu bilinmezlik halinin beni çileden çıkarttığını hissediyordum.

Sürekli yeni hayatıma dahil olan insanlar yaptığım işleri bilmediği için bozuk plak gibi eski hayatımı sil baştan anlatmak iç dünyamı gıcıklıyor ve kafamda ki ses bana, ee tamam bunları yaptın Peki Ya Sonra? diye sil baştan durup durup dürtüyordu beni.

Kendimize ne çok yükleniyoruz bu hayatta. Olduğumuz şeylere şükretmek yerine, olmadığımız her şeyi düşünüp, sürekli kendimize kızma halindeyiz. Belki de hiç bir zaman elde edemeyeceğimiz veya elde edecek bile olsak; olmadığımız şeyler için çabalamadığımız için sürekli aşağı çekme halindeyiz. İşte bu nokta da Sorun değil diyebilmeyi öğrenip, bence kendimizi en sakin, en şükreden halini yaratmalıyız. Çünkü diğer türlü içsel kavgam, fırtınalarım, sorunlar silsilesi bitmek bilmiyor.

En çok niye kendime böyle yapıyorum, niye sürekli yükleniyorum diye sorduğum zaman bulduğum cevap kendimi çok şaşırtmıştı. Sizlerle de bunu paylaşmak isterim. Olabileceğimiz en yüksek potansiyelimizin farkındayız ve bunu boşa harcadığımızı düşündüğümüz için sürekli kendimizi sıkıştırıyoruz. Sevgili Jung gölge arketip ve gölgenin psikanalizinde bizler için bunu açıklayadursun. Bizlerde önümüzde ki kalemlerle artık harekete geçip, sayfalarımızı doldurmaya başlayalım. Çünkü bir yerden hareket etmeye başlamak lazım. Öteki türlü hayatın devinimleri içerisinde zorunda kaldığımız her şey bizleri mutsuzluk mahkumiyetine sürüklemeye ve mastar ekleriyle prangalara bağlamaya devam edecektir.