Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti kahrın suyu yüzümden,

asfalta takılıp toprak yollara koşmam geçti.

Sen misin asırlar geçse de silinmeyen yüzümden?

Sen misin bu yağmurlar dumanı,

titrek, isli, derinden.


Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti uzun uzun bakmalarım,

düşmelerim gözünden.

Sen misin sızıp duran bu satırlar deminden?

Sen misin korkular dinmesi,

yorgun, kırgın sesimden.


Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti kanamalar dikenli elbisesinden.

Sen misin irkildikçe çıkan içimden.

Çalan sen misin tıkalı kulakların tınısına,

bozuk bir bahar tersanesinden.


Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti düşünmelerim korkarak selinden.

Sen misin konvoylar gibi uzayan bir endişesinden.

Sen misin bu çukurlarda gördüğüm,

sessiz bir ölüm kabilesinden.


Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti çınlamalar ağzımın kendi sesinden. Sen misin susturan beni,

kan kusturan nesimden.

Geçti, umut yok artık sesinden.

Sen misin gece yarıları uğultusuna kalktığım sokak,

varılmayacak günler ertesinden.


Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti yorgunluğum ölüme direnmesinden. Sen misin beni bulan bir teknede,

sen misin barbarlar taifesinden.

Geçti bir bayrak gibi adın avlumun içinden

Sen misin bu taht-ı revanda götürdükleri,  

Yontulmuş bir göğün pençesinden


Sen misin asırlar geçse de sesim;


Geçti içinde durmalarım bir duvar saniyesinden.

Sen misin göğsümdeki yelkovan, 

sen misin o bulunan resim,

yıkık bir apartman dairesinden.

Geçti elvedalarım, geçti gitti temizlen.

Sen misin aynada döğüştüğüm,

filizli bir kan penceresinden