Günün peşindeyken geldi. 

Karanlıktı, kuyuydu, 

Ay halesiydi

Ne bulduysa koymuştu ceplerine. 


Oturdu karşıma başka işi yokmuş gibi

Sensin değil mi, dedi. 

Ürktüm ne yalan diyeyim

Bir yalana dilim gitmedi.

Benim dedim. 


Aklım, izanım birkaç karış havada.

Arif miyim, değilim.


Gidelim mi, dedi.

Nereye, dedim.

Ölüleri gömmeye, dedi.


Sakindim,

Ki ölüm bana yıldızlardan daha ağırdır. Sakindim,

Her şeyi itmişim de uçurumdan,

Bir nefes vermelik dünya kalmış gibi.


Kim öldü, dedim.

Kimse kalmadı, dedi.


Ölümün kalabalığı soluksuz bırakır insanı,

Ama ben sustum; 

Bir şey biliyordum,

Ne olduğundan emin değildim.

Avcumu cebimde sıkmıştım,

Bir yürek edinirdim ama...

İçinde bir şey saklıyordum.


Tecelli mi değil

Zahire gelen o,

kirli bir fener aydınlatması

Takıldım yürüdüm peşinden

Yokuşu çıktık.


Muşambalı,

Çivilenmiş pencereler ilişti gözüme; 

Yıpranmış, parçalanmış, üç tane!


Kapıdan önce o girdi.

Kapıya tutunup bana döndü.

Hoş oldu geldin, dedi.

Konuşamadım,

Ama güç yetirdim.


Kim öldü, dedim.

Kimse kalmadı, dedi.


Girdim kapıdan içeri,

O çıktı dışarı.

Halılar kandan ıslaktı. 

Yere bakamadım. 

Duvarlara, tavana baktım.


Kim öldü, dedim

Kimse kalmadı, dedi.


Bir ceset kucaklayıp sürüdü

Kadındı. 

Yüzüne bakamadım.

Bir daha, birkaç daha, kadın daha, erkek daha.

Tuttum omzundan.

Kim öldü, dedim.

Sen kaldın, dedi.