Sesler.
Her kafadan, her ağızdan, her dilden çıkan onca ses.
İnsanın iç sesi, dış sesi.
Eşyalardan çıkan sesler. Müzik aletlerinden. Hayvanlardan. Kapı gıcırtıları. Ayak sürükleyerek adım atma sesleri. Yere düşen bozuk para sesi.
Sokakta şarkı söyleyenlerin sesi. Kavga edenlerin sesi. Satıcıların sesi. Kuş sesleri. Arabalardan gelen acı fren sesleri. Gemi düdükleri.
Yüksek sesler. Alçak sesler. Kısık sesler. Bağırışlar.
Feryatlar. Coşkulu sesler. Heyecanlar.
Bir yere yetişme sesi. Koşar adım sesi. Telaşlı. Acele.
Hayatın sesi. Sağır edici sessizlik.
Beynimdeki sesler.
Birden fazla. Sayısı her defasında değişen. Kimi zaman izdiham, kimi zaman çöl sessizliği.
Çoğu zaman hep bir kavga. Siyah, beyaz ve yeşil.
Kalp her renk. Kan kırmızı.
Zor bir dünya. Engelleyemediğim sesler.
Zamansız, mekansız. Kimi zaman ürperten, kimi zaman sarıp sarmalayan.
Bazen yakan, bazen ferahlatan.
Sürekli benimle, sürekli yanımda. İyi mi, kötü mü, benim aklım ermiyor onlara. Sadece çok yorulduğumu hissediyorum bazı zamanlar.
Bir gezegenim, bir gülüm, bir tilkim yok belki, bulamadım.
Ama ben de bir çöl yolcusuyum. Bir serabın peşinde, bir serabın hasretinde yürüyorum.
Yolum uzun, kavurucu sıcakta tek başımayım. Susuzum. Suyumu kendim bulmak zorundayım. Kendi canımı, kendi ruhumu, kendim kurtarmak zorundayım.
Yanımda bir tek kafamdaki sesler var. Başka kimse yok beni bilen. Yoluma yoldaş, sırrıma sırdaş olmayanla işim yok benim. En azından bundan sonra.
Dönüştüm. Artık böylece yürüyorum. Niyetim yok geri dönmeye. İlerliyorum. Ayağımdaki zincirleri çözerek. Kalbimdeki ağırlıkları atarak. İlerliyorum. Bir daha geriye bakmayarak. Geçmişi geçmişte bırakarak. Belki henüz koşamıyorum ama adımlarım hızlandı.
Daha hızlı yürüyorum. Koşmama az kaldı.
Sonra da kanatlanıp uçarım belki. Kim bilir?