Bozuk kaldırım taşlarından geçerdim, sürekli aynı kedilerle karşılaşır hepsine tek tek selam verirdim. Çıplak ağaç dallarının gökyüzüyle uyumunun en güzel manzaradan daha güzel bir manzara olduğuna inanırdım.


Kendimi o kaldırımlardan gelişigüzel bırakırken her adımda daha da yakındım çarpık kentleşmeye. Hastalıklı insanların kendilerinin değil düşüncelerinin soğuk algınlığı kaptığını da orada anlamıştım. Aslında birçok şeyi yaşayarak öğrenmiştim. Bir dönem oldu; attığım adımdan göğe kadar süzülen düşüncelere kapıldım. Yine bu aralığın içinde ayak tabanlarım yeryüzüne değmeden ama yine de uçmadan yaşadım. Büyük hayal kırıklıklarını en mutlu olduğum zamana serpiştirdim. Görmeyince korunmak zorunda kalmadığını, düşünmeyince unuttuğunu ve daha nicesini...


O yolda öğrendiğim en gerçek şey; uçmanın ayakların yere basmaması değil kanat çırpmak olduğuydu.