Henüz küçücük bir çocukken oyuncaklarımdan biri de saatti. Evet evet bildiğimiz saat, hani duvarlarımıza astığımız, kolumuza takıp gözlerimizi bir an kaçırmadığımız...

Babamı sürekli yenilerini almaya ikna ediyordum, zamanı kendime oyuncak etmiştim âdeta. Kimse bana karışmıyor, "O zaman! Ya sen kimsin? Kendine gel!" demiyordu. Çok sonraları üşüştü beynime enkaz gibi bir yığın düşünce. O yaşlarda bilemiyor insan kime, neye kafa tuttuğunu.

Beni kendi oyuncağı yapmıştı ve öyle ustaca oynamıştı ki farkına bile varamamıştım. Asıl düşüşümü, benimle oynadığının farkına varmama rağmen onu engelleyemeyişimle yaşadım.

Zaman değişti artık. Çocukluğumdaki saatler kalmadı; oyuncağım olmuyor, izin vermiyor. Ben ise onu durduramıyorum, bilhassa korkuyorum. Oyuncağımın kanlı canlı karşımda durması ve namlusunu bana doğrultmasına dayanamıyorum.

Evdeki saate gelince, pilinin bitmesine dahi aldırmıyorum. Ama biliyorum, bunu yaparken bile onun alay konusu oluyorum.