Üniversiteden mezun olduğum gibi bulduğum ilk işte Onkoloji alanında çalışıyordum. Kendime hep kesin burada çalışmamın bir sebebi var, ortaya çıkacak dur bakalım diyordum.

Bir gün telefonum çaldı. Ahizenin karşı tarafında halam vardı, kızım baban ameliyat oldu dedi. Nasıl oluyor bilmiyorum ama dinlediğim tüm hikayelerde, bir şekilde kapını çalan kişinin kanser olduğunu hissediyor insan. Sonunda benim ailemin kapısını da çalmıştı. Telefonu kapatırken bir daha hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı biliyordum.

Tıbbi süreçleri nasıl ilerledik bu yazıda anlatmayacağım. Ben duygularımdan ve nasıl iyileştiğimden bahsedeceğim.

Babam kanser! Sonuçları ilk ben görmüştüm ama haberi verecek kişi ben değildim. Kimsesiz bir yerde, karanlık bir odada farklı bir şehire hiç hareket etmeden iki gün boyunca ağladım.

Hayatım eskisi gibi olmayacaktı çünkü ölümsüz sandığım sevdiklerimin kapısını Azrail çalıyordu. Bu ilk gelişi değildi, sonda olmayacaktı.

Haberi önce babamla öğrendik. Onu karşıma aldım, sadece kızı olarak hayatımızın komple değiştiğini söyledim. Elinde ki seçenekleri sundum ve onun için ne karar verirse versin, hepsine saygı duyacağımı söyledim.

Tedavisi başlamadan önce babama kurduğum iki net cümle vardı. Biri neye karar verirse versin, yanında olacağımdı. İkincisi ise yalnızca iyileşmek istiyorsa, kesin kararlıysan bu yola başlaması gerektiğiydi.

Tedavisi başladığı ve iyileştiğini öğrendiğimiz son güne kadar hayatımda sürekli kendime söylediğim tek şey ise, sabret, acelen yok kızım hayataydı.

Süreç içinde benim penceremden hayat durmuştu. Artık kimseyle iletişim kurmak, konuşmak, herhangi bir aktivite/etkinlik yapmak istemiyordum. Şimdi güneş tepemde doğarken bu duyguları tarif edemesem de o günlere geri döndüğüm zaman yaşadığım, hissettiğim her şeyin arkasında karanlık ve sis perdesi vardı.

Saçma kişisel gelişim kitapları da, insanların yalanlar sıktığı hayatlarda ki iyiydim demeyeceğim sizlere. Kötüydüm hem de hiç olmadığı kadar.

Kötüyüm demeyi öğrendim. İnsanların yanında ağlamayı öğrendim. Babamla ölürse hayata karşı yedek planım olması gerektiğini, o ölürse neler yapabileceğime dair açık açık konuşmayı öğrendim. Yanımda olmaya çalışanlar sanki öylesine akan nehirde ayağıma takılan taşlar gibiydi.

Büyük yırtıcı bir canavara dönüşmüştüm. Dokunduğum her şeyi yok ediyordum çünkü içimden ettiğim bütün dualara rağmen dışardan tıbbi negatif yorumlar mantığım, inancım ve kalbim arasında büyük savaş başlamıştı.

Yolun daha yarısına gelmiştik, doktorlar tedavinin işe yaramadığını söyledi. Babam pes edecekti. Tokat gibi vurdu yüzüme, kendimi aşağı çektiğim yetmiyor babamı da yanımda sürüklüyordum. Ayağa kalktım, toparlandım ve babama tek bir soru sordum. Eğer geri döneceksen bunca yolu neden yürüdün?