Babam bir süre düşünmek istedi, bir süre nefes almak istedi. Gözlerimin önünde eriyordu. Onkoloji de çalıştığım için ailem nasıl davranacağım, ne yapacağız diye bana soruyordu.

Sonunda her şey birbirine girdi ve ben ailemin doktoru muyum, işimi yapmaya çalışan koordinatör müyüm, hasta yakını mıyım, hastanede çalışan personel miyim yoksa babamın kızı mıyım kaybettim.

Hepsi olmak istiyordum. Eğer hepsi olursam babamı kurtarabilirim diye düşünüyordum. Sonunda kendimi tükettim, kendimden verebileceğim her şeyi verdim.

Eve girdiğimde ev boğuyor, dışarı çıktığımda her şey üstüme geliyordu. İnsanları dinliyor gibi yapıyordum. Sadece duyuyordum.

Sormasanız bile ne çok fikri olan insan var dedim. Susmayı, bazı cevapların verilmeye bile değmeyeceğini öğrendim.

Ama inanır mısınız ben en büyük savaşımı, babası kanserli kız olmamak için verdim. Öylesine yapışmış bir etiket, beni insanların bana acıyarak baktığı bakışlar altında sadece öfkemi körüklüyordu.

Cesaretle göğsümü gerdim, evet babam kanser dedim. Babamla bütün hayatım boyunca gurur duymuştum, o hasta oldu diye ezilip büzülecek kişi ben değildim. Kendi aşağılık duyguları altında bana acıyanların vicdan pusulalarıyla başbaşa bıraktım.

Ben ne zaman dürüstçe kabullendim ve hayata, kendi isteğimle ailemi hayatımın merkezi yaptım, şu an size ayıracak vaktim yok dedim. Babam iyileşmeye başladı. Çünkü o sadece hastaydı ve her hastalığın içinde ölüm riski vardı, sadece modern tıp imkanları sayesinde olasılıkları yüzdeleri değişiyordu.

Harika bir doktor bulduk. Babama içine sindi mi dedim, evet beni o tedavi etsin dedi. Ben halledeceğim dedim. Babam gidince, arkasından gittim doktora. Tereddütlerim vardı çünkü riskleri vardı. Oturdum karşısına, hocam babamın eğer ki az bir ömrü kaldıysa bile onu rahat geçirmesini istiyorum. Elimden gelen bu ve ben babama sağlamak istiyorum dedim. Doktor tedaviyi kabul etti. Babamın uzun kemoterspilerden sonra gözlerinin içinin güldüğü gördüm.

Bütün geceler boyu tek soru du, acaba yeniden babamı gözleri ışıldayacak mı? Ve evet ışıldadı.

O doktor tedaviyi kabul edince, babam yolun diğer yarsını da yürüdü. Hemde çok kolaylık, hep iyileşeceğim diyerek, hep gülümseyerek. Umudu vardı, ışığı geri gelmişti. Parlamasa bile duruşu yeterdi.

Tedavisi bitince, bütün raporları temiz çıktı. Babam sonunda ayaktaydı, yürüyordu, bizimle şakalar yapıyordu. Eğleniyorduk hep birlikte. Tek bir dileğim vardı, babamı yeniden gözleri parlayacak gülmek. Ve bu gerçek oldu, şimdi doya doya sarılabiliyorum ona. Yanında saçma sapan sebeplere ağlayabiliyorum, taktığım ufacık şeyleri paylaşabiliyorum.

İyileşen sadece babam değildi, yaşamak duygusunun kendisiydi.