tanrım ne çok delik var
ne çok ağaç, ne çok hür
korkunç suratlar bile hür
gün geçtikçe içimde büyüyen bir hürlük bu.
şişiyor şişiyor
göğüs kafesim tökezliyor caddeler ortasında
kim görebilir gözümdeki çapkın doğayı
kim seçebilir kendinden emin
iyiyle kötüyü
ayırt edebilir?
eskiden de vardı, hep vardı
bir şeyler içimde; durmadan fışkıran,
fışkıran
mor halkalar da ondandı
hafıza kayıpları da.
Baylar!
biliyor musunuz
Ben.
Tam 14 yaşındayken doğdum.
memelerim büyümeye başladığında
rahmimden kanlar akıyordu, gördüm
ağlaya ağlaya biri geliyordu
yolunu kaybediyordu.
Ben doğmadan önce
bodrum katlarında sevişiyordum.
prefabriklerde tüm eşyayı
üstüme boşalttırıyordum.
ah o beyaz çarşaflar
ne anlamsız
ne belirsizdi eskiden.
Yitip gitti.
Benim canım yandı.
kırmızı terlik gördüğümde havalara uçmuyormuşumdu.
sonra tekrar
tekrar
tekrar
durmadan.
üstelik doğmadan.
gözleri asla unutmadan.
-ben cehennemi gördüm.-
Ben tuvaletlerde büyüdüm.
kimse pembe şeylerden bahsetmesin
ve beyaz şeylerden
gölgelerden.
O kocaman papatyalar var ya
benim avuçlarımdan daha büyüktü o yıllar
-o papatyalardan da bahsedilmesin aman.-
mezarı ne yumuşaktı çocukluğun
Didem'in yanına gömdüm onu da
üstünü örttüm
öptüm
öptüm
mosmor kesildi son öpüşmede
itiraf edememekten.
-ben ölülerle konuşuyorum.-
Elektriğin icadındandır yalnızlığım bundan.
çok zor dayanmak
acı öyle korkunç, öyle yoğun
boşluğa doğru eriyorum
ait olduğum evrene ışınlanıyorum
bilmiyorum, sorgulamıyorum,
belki önümde küçük serçeler yoktur
ve bir cevizi paylaşmaya çalışmıyorlardır
belki dünyada hala böyle güzel şeyler vardır
ama ben daha doğmamışımdır
belki göz lazımdır
kan lazım değildir
Bir çöpçünün merhametidir
En çok da acı çekenler merhametlidir.
biz şeyler süzülse şimdi içime
kurumuş yapraklar.
nerede çalı çırpı varsa
hepsi benim.
savaş yalnız bombalarla mı olur
savaş
bankta sarı üniformasıyla yatan adam
savaş
elinde içine çektiği gibi biten sigara.
savaşlarda çocuklar ölür.
savaş hiç bitmez.
karalakaralakaralakarala
savaş. kaleminle savaş.
Bak
toprağa girdi ellerim
bak ayaklarım
bak bir şeyler düşüyor üstüme
yeşil, yumuşak.
yaprak değil
ateş değil. su değil.
Hissetmek düşüyor dağarcığıma
sevişmek düşüyor darağacına
Ben.
Kusuyorum.
fısıldıyorum
-BOMBALARI DEĞİL BENİ FIRLAT.-
sayıklıyorum.
acıyı kendime çekiyorum.
sigarası çabuk bitti diyedir
yanıma geliyor
yardım etmek istiyor
bacaklarımı açıp bacaklarından asıyorum
gülümsüyoruz.
her şey burada bitiyor.
doğuruyorum toprağa.
susuyorum.
ustura gibi.
kapkara.
Justart
2020-04-07T16:44:11+03:00"Belli ki anlatacak çok mesel var" dedi Anthor, elindeki izmariti ince parmaklarıyla küllüğe doğru fırlatırken bir kaç saniye sessizliği dinledi ve devam etti " ama uzun uzun anlatmak istemezsen bir şiir yaz ben anlarım"