Bu dünyaya bazıları yaşamaya gelir, bazıları da yaşayanları seyretmeye.

İşte, kahve saçlarını dağınık ve düzensiz bir at kuyruğu yapmış kız da seyircilerden biriydi. Yaşayanları seyredenlerden biri. 


Ha tabii kendisi bu durumdan pek şikayetçi değildi. Zaten mutlu mesut bir hayatın onun için imkansız olduğunu belli bir zamandan beri hissediyordu. Para, akademik başarı ya da bir aşk hayatı da istemiyordu. Arkadaşlarım olsun, onlarla konuşayım derdi hiç yoktu. İnsanlara on dakikadan fazla katlanamazdı zaten. 


Gözlerini ovuşturdu ve esnedi. Oturduğu bank hafif esen rüzgârı alan bir yerdeydi ve bu uykusunu getirmişti. Bıraksanız uyuyacak moda girmişti ve bunun olmasını isteyeceğini pek düşünmüyordu. Bu yüzden kulaklıklarını taktı kulağına. Şarkı falan açmadı, birini de aramadı. Sadece kulaklıkları takılı bekledi. Bekledi. Biraz daha bekledi. Sonunda, ''Sen de sıkılmıyor musun?'' dedi, kendini gösterme lütfunda bulunan karaltıya. Tabii siz karaltı dediğime bakmayın, kendisinin bir bedeni vardı, normale göre uzun olan kolları. Ve bir kediyi andıran gözleri de vardı, kız itiraf etmek istemese de o gözler kendisine döndüğünde hafiften tırsardı. 


''Sıkılıyorsan anlarım. Benimle o banktan bu banka gidip durmanın çok eğlenceli olduğunu düşünmüyorum.'' diye devam etti kahve saçlı. Karaltı cevap vermedi, hafifçe gözlerini kısmakla yetindi.


''Hiç âdetim de değildir ama bazen düşünüyorum.''

Genç nedense karaltının güldüğünü hissetti.

''Can sıkıntımı giderecek formaliteden arkadaşlarım olsa güzel olabilirdi.''

Ve biraz durakladı. ''Yok ya, vazgeçtim. Kimsenin aşk hayatını dinlemeye tahammülüm yok benim.'' 


Rüzgârın altında biraz daha oturdular. Karaltı arada bir elini kızın omzuna koyuyordu, tabii kız hissetmiyordu bunu. Görüyordu. Biraz garipsese de pek sesini çıkartmıyordu. 


Sonuçta zihninde yarattığı basit bir varlık ona ne gibi bir zarar verebilirdi, değil mi?