Olasılıklar ve yapabileceğim uçsuz bucaksızlıklar korkutuyor beni. Yapabileceğim hiçbir şey yok demeye ne çok alıştım!

Şimdi yapabileceğim şeyler var. Nefes alabileceğim bir yer çağırıyor beni.

Bir yerden bir yol beni çağırıyor. Bütün olabilecekleri ile kötüsüyle ve dünyaya açılan kapılarıyla.


Her şey böyle köşeye sıkışmışken nereden çıkıp geldi bütün olabilecekleri bağrında barındıran hiç yürünmemiş bir yol? Bilmiyorum. Dün bana sormuş olsaydınız, benim bu hayatta başka şansım yok derdim. Bana bakıp düşünürdünüz, zaten böyle olacağı varmış.


Dün gece bir gün doğdu.


Mutsuz bir konfor alanı dünyadan koruyordu beni, daha dün.

Başka seçeceğinin olmadığını kabul edip suçu dünyaya atmak kolay.

Eğer bu yolu reddeder ve yine yatağımda cenin gibi dünyayı suçlarsam kendime bile inandıramam bunu. Hayır, inandırırım. Dünya derim, bana adil davranmadı. Nasıl geride bırakırdım bu parmaklarımla kazıyıp uğruna bunca acıyı çektiğim evimi?


Şimdi beni başka topraklar çağırıyor. Her şeyimle değil, sadece özümle, yüksüz çağırıyor. Bütün ihtimallerle ve güneş dolu-hayat dolu. Yaşadığımı hissetmenin karşıma çıkan ilk seçeneği. Yıllar sonra, gençmişim gibi.


Yine mi korkaklığıma binbir bahane uydurup bütün sorumluluk bende değilmiş gibi davranacağım?

Herkes bana hak verir ama ben bunun görmediğim kadar güzel bir yol olduğunu biliyorum. Oturup duvarları izleyip yine kendi inimin rahatlığında ağlamaya devam mı edeceğim?


belki de çok oldu dünyaya dair her şeyden vazgeçeli,

belki de karanlığım her şeyin en doğrusu.


Hata yapacaksam bile bir mahallenin bıçkın delikanlısı gibi cesur olmayı ne çok özledim. Ne çok özledim dibine bakmayı aklıma getirmeden bir denize dalmayı.


Şimdi önümde henüz kendi ellerimle tüketmediğim topraklar duruyor.

Sonunda-

Ne yapacağım?