Kendimi sonsuzluğa bırakmayı düşünmüyorum.
Artık kendimi bulmaya yaklaştığımı hissediyorum. En gaflet içindeki halim bile bu bilinçteydi. Farkındaydım ama konuşamıyordum. İçimdeki çığlıklar dışımdaki sessizliğin önüne geçiyordu. Keşkelerle geçen ömrümde bir kez olsun durulmayan ruhum acaba ebedi sessizliğini yaşamadan kaç kez mabedinden göç edip başka bedenlere dokunacak ve dokunmadığı her dakikaya lanet edecekti. Varlığımın en katıksız gerçeği olan nihilizm, ben içimdeki son umut tanesini yitirene kadar suskunluğunu korumaya ant içmişti. Bu kadar felsefi düşüncenin gerçeklere dökülmesi mümkün değil gibi gözükse de senelerdir var olan bu rasyonelliğin tek kanıtıydı bedenim. Ne zaman bir durakta beklesem bir süre sonra hangi otobüsü niçin beklediğimi unutur hale geliyorum. Ya beklediğim şey otobüs değil ya da beklediğim yer durak değil. Hayvansı içgüdülerin insanları esir aldığı bu çağda zor olmaktı insan gibi yaşamak, düşünmek, davranmak... Ağzımızı her defasında Nazım gibi açıp bir sırtlan gibi kapatmayı öğretiyordu bu günahkar çağ.