Göz gözü görmez bir karanlıktı

Öyle bir karanlık ki karanlık bile gözükmüyordu,

Öyle bir karanlık ki giren çıkamıyordu,

Öyle bir karanlık ki gözünü yumsan daha az karanlık olurdu.

Karanlığın içinde bir adam ölmek için çırpınıyordu

Ne gelir elden, ölmek bile sıraylaydı.

Camını sımsıkı kapatmıştı,

Açmaya korkuyordu.

Bir koku, tanıdık bir koku gelir diye endişeleniyordu. 

Bir kedi, köpek veyahut bir kuş 

Kilometrelerce taşımıştır belki o kokuyu; 

Tanıdık kokuyu, sevene ızdırap veren kokuyu

O koku girerdi açık pencereden içeri, boğardı onu.

Dersiniz ki iyi ya ölmek istiyordu zaten 

Hayır, öldürmezdi, acı çektirirdi, boğardı ama öldürmezdi.

Merhametli bir koku dersiniz belki öldürmediği için,

Değildi, bir insanı ölmekten çok acı çekmek bitirir.

Sonu olmayan acı, sonu olmayan ızdırap

Geçmiş uyumuyordu, uyutmuyordu, 

Şöyle diyordu adam: Bir bıçak olsa ki soyutu bile kesen

Onla keserdim geçmişi yemin olsun şu karanlığa, ruhumu deşen.

Kısık bir sesti işitilen, içinden, karanlığın içinden.

Geçmiş soyut muydu, apaçık duruyordu işte arkanda,

Elinde bir bıçakla, dilim dilim kesiyordu.

İçini yiyordu bilinmeyen bir vehim 

Bulup vehmi yok edemezse durumu vahim.

Nasıl olur dedi nasıl, nasıl yaparsın bunu?

Ses tonunu ayarlayamıyordu;

Görünen o ki uzun zamandır konuşmuyordu. 

Ne olursa olsun onu istiyordu.

Düşünüyordu: elinde benim olmayan bir çocukla 

Gelse şimdi içeri, şu acılara yemin olsun ki 

Kabul ederim onu.

Hıçkırık, kesik nefes ve kısık sesle,

Bu nasıl dünya?

Adam bağıramazdı ailesiyle kalıyordu 

Onu bu halde görseler gülüp geçerler sanıyordu.

Karanlığın içinde adam belki milyon kere 

Kendini öldürmeyi düşündü,

Asla ama asla sevdiğini, ona bu acıları çektireni 

Öldürmeyi düşünmedi.

Her geçen dakika bir çivi çakılıyordu yatağına,

Toprak atıyordu şeytanlar kahkahalarla,

Sağındaki, solundaki melekler ağlıyordu,

İçeriye gelmek isteyenler camlara vuruyordu.

Şeytanlar arsızdı davetsiz girerlerdi içeriye 

Apansız.

Belki milyonlarca insanla aynı anda:

Tanrım diyordu, Tanrım neden ben?

Aklına gelse de sebepleri umursamıyordu.

Çok sevmişti, hayatını ona bağlamıştı, 

"Hayatımın tek anlamı" sensin derken ciddiydi.

Hayatı anlamsız kalmıştı, hata yapmıştı 

Bir insana, bir eşyaya gönül bağlamamak lazımdı.

Seni asla terk etmeyecek mutlak varlığa

Tanrıya gönül bağlamak gerekirdi,

Bilmiyordu, cahildi.

Bir anda, bir çırpıda kalktı ayağa 

Tekmeledi yorganı, ter içindeydi.

Açtı kapıyı sert, belki umursamazca

Sert adımlarla yürüdü balkona.

Açtı kapıyı, çıktı dışarı, rüzgar esiyordu 

Ilık yaz rüzgarı, nefesini tuttu koku almamak adına. 

Dayanamadı fazla iflas etmişti ciğerleri 

Korkak korkak, kesik kesik aldı nefesi cigerine

Yoktu korktuğu koku ama;

Kendini zorladı muhayyel bir koku sardı ortalığı

Hançeresini bir kurum kapattı,

Yutkunmaya çalıştıkça yaktı, acıttı.

Ellerini koydu mermere, 

Baktı şöyle arasındaki mesafeye

Atlasa ölmezdi, zaten yükseklikten korkuyordu.

Yalnızlık kaplamıştı her yerini, döndü tekrar geri,

Odasına gitmeden gözüne bir kalem ilişti 

Belki dedi belki gözümü oysam, 

Onu bir daha görmesem

Daha iyi...

Kol mesafesinde uzattı kalemi gözünün hizasında 

Yapamadı.

Yalnızdı 

Izdıraplıydı 

Korkuyordu

Gitti ayağını sürüye sürüye odasına

Yattı tekrar tabutuna, ruhu karanlığı içiyordu.

Karanlıkta bir karanlık seçti gözleri 

Gülümsedi.

O karanlıkta sevdiğini tahayyül etti.

Sokuldu yanına sevdiği, saçlarını okşadı 

Adam uyudu, asırların, yalnızlığın verdiği 

Yorgunlukta,

Huzurla...