Herkes yazmış sevdiğine şiirler, şarkılar ya da güzel güzel hikayeler. Kimi ismini bile çok görmüş bize. Koymuş takma isimleri. Belki de ismini bile kıskanıp gözünden sakınır olmuşlardır. Mihriban kim bilmeyiz ama her dinlediğimizde hissederiz Mihriban' a olan sevdayı. Dedim ya herkes sevdasına yazmış, ayrılığa yazmış.
Ben de dostuma yazıyorum, söylemem ismini, kimse ısrar etmesin. Derseniz ki nasıldır? Pamuk şeker gibi yumuşak, dışarıdan taş gibi biraz, yakından biraz ekşi. Sanırsın dünyayı umursamıyor ama herkesten habersiz sırtlamış dünyanın o kötü dertlerini. Kimse bilmese de savaş halinde hayat ile. Egosu yoktur, öyle küçük dağları ben yarattım olaylarına hiç girmez ama omuzlarında taşır o küçük dağları sessiz sedasız.
Güçlüdür benim arkadaşım hem de çok güçlü. Azimli, yeri gelince cömert ve komiktir. Vardır bir çizgisi, bir duvarı; olsun da. Geçersen o duvarı görürsün gerçekleri, geçemezsen yerin yoktur onun hayatında zaten.
İnsanları kırmak istemez, durduk yere kavga istemez hayatında, yaşamak ister; o hayatı dibine kadar, iliklerine kadar hissetmek ister. Bu dünyadan göçüp giderken öylesine geçip gitmek istemez. Hayalleri için olmazlar engel değildir ona. Türlü oyunlar oynar hayata. Hayat ne kadar engel çıkarırsa o da oyunlar ile karşılık verir.
Benim arkadaşımın gerçekler hep dilinde durur. Seviyorsa sevdiğine doğruları söyler, öyle tatlı yalanlar ile kandırmaz. Benim arkadaşım; o hayalleri için savaşan bir savaşçı, hayata oyunları ile direnen bir oyuncu; kuralları bozan, yeniden kurmaya hazırlanan bir oyunbaz, bazen bir çocuk, bazen çok güçlü bir kardelen.