Fesleğen,

“Dost başa, düşman ayağa...” sözü ne kadar da doğru bir sözmüş. Yeni yeni anlamaya başladım. Bu aralar duyduklarım karşısında ağzım açık kalıyor ve dost bildiklerimin aslında düşmanım olduğunu fark ediyorum. Adem diplomasını almaya Rize’ye gelince “Mutlaka görüşelim, seni görmeden gitmek istemiyorum.” deyince geçen hafta cuma günü bizim evin önünde onunla buluştuk. İkimizin de daha önce semtinden geçmediği bir mekanın aile salonu katında, hayli uzun sohbete daldık. Cuma namazı olmasa sohbetimiz daha da uzardı. Cuma namazı vaktinin girmesiyle vedalaştık. Harika bir gündü. Üniversitenin bana kattığı en değerli insanla böylesine harika vakit geçirmek bana çok iyi geldi.


Ama işte bazen her şey harika olmayabiliyor. Biz insanlar, bazı insanları kendimiz gibi düşünüyoruz. Aslında ne dersek diyelim bizim gibi değiller. Ortalık fesatlıkta zirve yapmış kişilerle dolu. Öyle şeylere tanıklık ediyoruz ki hayretimize hayretler karışıyor. Gayet samimi bulup derdini açtığın bir arkadaşının derdini, başka bir arkadaşına alaycı tavırlarla anlattığına şahit oldum. Eski ben olsam çok üzülürdüm ama takmadım bile. Keşke her şey bizim istediğimiz gibi olsa diyeceğim ama olmuyor. Hep bir imtihan çıkıyor karşımıza. Kamil insan olma yolunda ilerleme çabasında olup öncesinde insan olmayı beceremeyen kişiler varmış. Zamanla gerçek yüzlerini daha iyi anladım. Tüm bunları gidip kendisiyle yüz yüze konuşmak istesem de en iyisinin Allah’a havale etmem olduğunda karar kıldım.


Uzun lafın kısası çekemiyorlar bizi, kıskanıyorlar bizi. Bizim birbirimize verdiğimiz değerin onda birini görmedikleri için, aslında bu çok normal. “Hayat kısa, kuşlar uçuyor.” demiş şair. Bu kısacık hayatta kalp kırmaya veya hasetlik yapmaya hiç gerek yok. Umarım o kişi de bir gün bunun farkına varıp özrünü diler.