Meşe ağacının altındaki

Güneşe har vurup harman savurduğumuz 

Günlerin rüyasından uyanıyorum

Aylardan güz

Güzün en üzüntülü hali


Yapraklar kalp sızılarımın dökümünde

Sanki hüzünlü bir klarnet çalar gibi

Ahenksiz melodisi 

Her düşen bir yaprak

Kurduğumuz hayallerin

Mahşerinde


Artık bu sayısı tükenmez kaldırımdan

Mermi geçmez asfalttan göçüyorum

Firari yol almış, hal arar gibiyim 


Oysa onlar yolunu çoktan buldular

Süleyman’a itaat eden karıncalar


Seni gömmeye koyuldular 

Ben de sahte gülüşlerin içinde

“Yol nereye?” demeden 

Ömrün geçip gitti gözümün önünden


Keşkelerimin hali

Devam etme çabasında 

Umudun gölgesinde...


Ey sessizce

Vurdumduymazlığa giden

Paslanmış yüreğim!


Nereye göçün, sırtındaki yükünle

Umarsızca, kendince

Yalnız doğduğunu fark edince

Yalnız göçüyorsun başka bir sıladan

Başka bir gurbete.